ISSN: 2630-5720 | E-ISSN: 2687-346X
HAYDARPAŞA NUMUNE MEDICAL JOURNAL - Haydarpasa Numune Med J: 50 (2)
Volume: 50  Issue: 2 - 2010
RESEARCH ARTICLE
1.The Role of Carbondioxide Angiography in Blunt Splenic Trauma
Aslıhan Semiz Oysu, Kyung J. Cho, Sinan Şahin
Pages 59 - 64
GİRİŞ ve AMAÇ: Künt dalak yaralanmasında dijital substraksiyon anjiyografi tanı ve tedavide önemli rol oynar. Karbondioksit düşük maliyetli, allerji riski ve bilinen toksisitesi olmayan alternatif bir intravasküler kontrast maddedir. Bu çalışmada künt dalak travması olan olgularda karbondioksit anjiyografisinin etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Künt dalak travması bulguları saptanarak embolizasyon öncesinde iyotlu kontrast madde ve karbondioksit kullanılarak anjiyografisi yapılmış olan 7 olgunun bulguları retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Yedi olgunun tümünde anjiyografide laserasyon ile uyumlu splenik avasküler alanlar izlendi. İki olguda aktif ekstravazasyon, 3 olguda yıldızlı gökyüzü manzarası, 2 olguda arteriyovenöz şant mevcuttu. Beş olguda kontrast madde ekstravazasyonu saptanmadı. Karbondioksit kullanılarak yapılan anjiyografide bunlara ek olarak 2 olguda daha aktif ekstravazasyon görüldü. Tüm olgularda splenik arter veya dallarına yönelik embolizasyon gerçekleştirildi. Girişim sonrasında olguların tümünde hemodinamik stabilizasyon sağlandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Künt dalak travması olan olgularda anjiyografide iyotlu kontrast maddeye ek olarak karbondioksitin de kullanımı ile aktif ekstravazasyonun saptanabilirliği artabilir. Ayrıca ekstravazasyon daha santral enjeksiyonlarda daha erken aşamada lokalize edilerek travma olgularında uygulanacak girişimin hızlanması sağlanabilir.
INTRODUCTION: Digital subtraction angiography plays an important role in blunt splenic trauma. Carbondioxide is an alternative intravascular contrast medium with a low cost and no risk of allergy or known toxicity. The purpose of this study is to evaluate the efficacy of carbondioxide angiography in patients with blunt splenic trauma.
METHODS: The angiography findings of seven patients with blunt splenic trauma who underwent angiography using iodinated contrast medium and carbondioxide before embolization were retrospectively evaluated.
RESULTS: In all of the seven patients splenic avascular areas consistent with laceration were present. Two patients showed active extravasation of contrast medium, while 3 had ‘’starry sky’’ finding and 2 had arteriovenous shunt. Five patients showed no extravasation of contrast medium. At carbondioxide angiography additional two patients were found to have extravasation. All patients underwent embolization of splenic artery or its branches. All patients were hemodynamically stabilized after the interventions.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In patients with blunt splenic trauma, use of carbondioxide in addition to iodinated contrast medium at angiography may increase the detection of active extravasation. In addition, extravasation may be localized at more central injections which may quicken the intervention in trauma patients.

2.The Prevalence of Posttraumatic Stress Risorder in Children Hospitalized for Acute Burn
Dilek Güntepe, Ufuk Buluğ, Işılay Altıntaş, Hakan Yanar, Ülkü Göktürk
Pages 65 - 71
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yanık nedeniyle yatarak tedavi görmüş okul çağı çocuklarında, uzun dönem sonrasında görülen travma sonrası stres belirtilerini ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) prevalansını incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2001 ve Aralık 2006 arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Yanık Ünitesinde yatarak tedavi görmüş, yanık gerçekleştiğinde 5-12 yaşları arasında olan 20 çocuk ve ailesi çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmada Veri Toplama Formu, Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve şizofreni Görüşme Çizelgesi – şimdi ve Yaşamboyu Versiyonu (ÇDŞG-ŞY)-TSSB Eki ve Çocuklar için Travma Sonrası Stres Tepki Ölçeği (TSS-TÖ) kullanılmıştır.
BULGULAR: 20 çocuktan oluşan çalışma grubundaki hastaların 13’ü erkek (%65), 7’si kız (%35) olup yanık sırasındaki yaş ortalaması 6.65±1.81, şimdiki zaman yaş ortalaması ise 9.65±2.56 olarak saptanmıştır. Yanık nedeni olguların 11'inde (%55) haşlanma, 5'inde (%25) alev, 4'ünde (%20) elektrikti. Bu çalışma grubu için TSSB prevalansı %30 bulunmuş olup, travma sonrası stres (TSS) tepkisi düzeyi çocukların %75’inde yüksek bulunmuştur. Yeniden yaşantılama ve artmış uyarılmışlık belirtileri sık görülürken, kaçınma belirtileri daha az sıklıkta görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yanık sonrası gelişen TSSB sıklığı açısından, çalışmamız, alanındaki literatürle uyumlu bulgular vermiştir vermiştir. Bununla birlikte, TSSB tanısı almayan olguların da büyük çoğunluğunda, travma sonrası stres belirtileri yüksek saptanmıştır.
INTRODUCTION: In this study, it is aimed to examine the long term posttraumatic stress symptomatology and the presence of posttraumatic stres disorder (PTSD) in children who had been hospitalized for acute burns.
METHODS: Twenty children aged 5-12 years at the time of burn injury who had been hospitalized at Burn Unit in Istanbul Medical School of Istanbul University between January 2001 and December 2006 and their parents participated in the study. The psychiatric status of the child was assessed by using Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School Aged Children Kiddie-SADS-Lifetime Version – Section for PTSD, The PTSD Reaction Index for Children.
RESULTS: 13 (65%) of the children were male. The mean age of the children was 9.65±2.56 while the mean age at the time of burn injury was 6.65±1.81. Although the prevalance of PTSD for this sample was 30%, the psychiatric morbidity was relatively high, with %75 of children showing high posttraumatic stres reaction.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In our study, our prevalance rate of PTSD following acute burns in children were similar with the prevalance rates reported in literature. However, we noted very high rates of PTSD symptoms in children without PTSD.

3.The Parental Awareness of Chıld's Anxiety Symptoms Following Acute Burn
Dilek Güntepe, Ufuk Buluğ, Işılay Altıntaş, Hakan Yanar, Ülkü Göktürk
Pages 72 - 79
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yanık sonrasında çocuklarda görülen anksiyete belirtileri ile ilgili ailelerin farkındalıklarını değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Yanık Ünitesinde yatarak tedavi görmüş, yanık gerçekleştiğinde 5-12 yaşları arasında olan 20 çocuk ve ailesi Veri Toplama Formu, Çocuklar için Anksiyete Bozukluklarını Tarama Ölçeği (ÇATÖ) - Anne Baba Formu ve Çocuk Formu, Çocuklar için Travma Sonrası Stres Tepki Ölçeği (TSS-TÖ), Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve fiizofreni Görüşme Çizelgesi – şimdi ve Yaşamboyu Versiyonu (ÇDŞG - ŞY)- TSSB Eki kullanılarak incelenmiştir.
BULGULAR: 20 yanıklı çocuk için (13 erkek, 7 kız) yanık sırasındaki yaş ortalaması 6.65±1.81, şimdiki zaman yaş ortalaması 9.65±2.56 olarak saptanmış olup yanık nedeni olguların 11'inde (%55) haşlanma, 5'inde (%25) alev, 4'ünde (%20) elektrikti. ÇATÖ’nün en yüksek oranda işaret ettiği anksiyete bozukluğu seperasyon anksiyetesi bozukluğuydu. Anne babanın değerlendirdiği ÇATÖ anksiyete puanları ile TSS-TÖ puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmamıştır. Çocuğun ifade ettiği ÇATÖ anksiyete puanları ile TSS-TÖ arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır (p=0.0001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yanıklı çocukları olan ailelerin, çocukta gelişebilecek duygusal ve davranışsal belirtilerle ilgili farkındalıklarının arttırılması gerekmektedir.
INTRODUCTION: The objective of this paper is to examine parental awareness of child's anxiety symptoms following acute burn.
METHODS: Twenty children aged 5-12 years at the time of burn injury who had been hospitalized at Burn Unit in Istanbul Medical School of Istanbul University and their parents were evaluated by using Screen for Child Anxiety Related Emotional Disorders (SCARED) - child and parent forms, Child Posttraumatic Stress Reaction Index for Children (CPTSD-RI) and Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School Aged Children Kiddie-SADS-Lifetime Version – Section for PTSD.
RESULTS: For 20 children with burns (13 males), the mean age was 9.65±2.56 while the mean age at the time of burn injury was 6.65±1.81. The reasons for hospitalizations were scalds (55%), flame burns (25%) and electrical burns (20%). According to SCARED, the highest scores were reported for seperation anxiety disorder. The relationship between parent scores of SCARED and PTSD-RI scores was not statistically significant, while there was a statistically significant relationship between the child scores of SCARED and PTSD-RI scores (p=0.0001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Our findings indicate the need to increase the parental awareness of child's anxiety symptoms following acute burn.

CASE REPORT
4.Diagnostic Value of Transcranial Sonography in Patients with Restless Legs Syndrome; Preliminary Results
Emir Şilit, M. Cem Dönmez
Pages 80 - 83
Huzursuz bacak sendromu (HBS), bacaklarda anormal duyular olarak tanımlanan kronik bir rahatsızlıktır. Hastalığın, fizyopatolojik mekanizması henüz yeterince açıklanamamıştır. Bazı araştırmacılar, transkranial ultrasonografide (TKUS) beyin sapında bir takım yapısal değişiklikler tanımlamıştır. Biz bu çalışmada, TKUS’de özellikle substantia nigra (SN)’da daha önce de tanımlanmış olan hipoekojenitenin, HBS’lu hastalarda tanı kriteri olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştırmak istedik. Bu amaçla 18 HBS’lu hasta ve 18 sağlıklı kontrol grubuna TKUS incelemesi yaptık. İncelemede beyin sapında SN lokalizasyonuna uyumlu ekojenik bölge alanını manuel olarak ölçtük. Bilateral ekojenik bölgenin toplam alanı <0.20 cm2 ve altında ise bu durumu SN hipoekojenitesi olarak tanımladık. HBS’lu hastalarda kontrol grubuna göre daha yaygın olan SN hipoekojenitesinin (sırasıyla, %77 ve %16), duyarlılığını %77,7, özgüllüğünü %83,3, positif kestirim değerini % 82,3, doğruluk oranını %80,5 bulduk. Hastalık süreci ve hasta yaşı ile bulgularımız arasında korelasyon saptamadık. Elbette daha geniş gruplarla ve parametrelerle ileri çalışmalara ihtiyaç var ancak biz bu ön çalışma bulgularımıza göre TKUS’nin HBS tanısında ek tanı kriteri olarak kullanılabileceğini düşünüyoruz.
Restless legs syndrome (RLS) is a chronic disorder characterized by abnormal sensations in the legs. Pathophysiological mechanism of the syndrome has not been explained clearly, yet. Some researchers reported the morphological changes in brainstem of RLS patients, by transcranial ultrasonography (TCS). In this study we aimed to investigate whether TCS findings (specially decreased SN echogenicity) can be used as a diagnostic criteria for RLS. We studied, 18 RLS patients and 18 healty controls with TCS. We measured the echogenic areas reflected the SN location at brainstem planimetrically, and used the results for further analyses. If, sum of the echogenic areas on both sides of the brainstem was ≤0.20 cm2, it was defined as SN hypoechogenicity. We found that, SN hypoechogenicity was more prevalent in RLS patients than in healty controls (77 % and 16 %, respectively). Results showed good sensitivity (77,7%), specificity (83,3%) and diagnostic accuracy (80,5%). There were no correlation between SN hypoechogenicity and the duration of disease or the age of patients. Further studies are needed with large patient groups but according to our preliminary results it seems that TCS can be used as an additional diagnostic criteria for RLS patients.

RESEARCH ARTICLE
5.Evaluation of The Patients Who Have Diagnosed for The First Time as Acute Rheumatic Fever With Respect to Epidemiological, Clinical and Laboratory Findings
Mehmet Veysel Bayoğlu, Duygu Sömen Bayoğlu, Nihal Karatoprak, Çağatay Nuhoğlu, Nevzat Aykut Bayrak, Ömer Ceran
Pages 84 - 90
GİRİŞ ve AMAÇ: Akut romatizmal ateş (ARA) tanısı ilk kez konan hastaların epidemiyolojik, klinik ve laboratuar yönünden değerlendirilmesi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2000 ile Mayıs 2006 tarih-eri arasında ilk kez ARA tanısı alan 107 hasta retrospektif olarak incelendi. Vakalar, yaş gruplar›na, cinsiyetlerine, görüldüğü mevsime, majör ve minör kriterlere, destekleyici bulgulara, minör bulguların cinsiyet ve yaş gruplarına dağılımına, minör bulguların sedimantasyonla ilişkisine göre incelendi. Ayrıca artritli vakalar tutulan eklemlerine göre, karditli vakalar kapak lezyonlarının dağılımına, karditin klinik derecesine göre değerlendirildi.
BULGULAR: Hastalarımızın yaş ortalaması 10,6±2,8 yıl olarak tespit edildi. Erkek/kız oranı 2,2 bulundu. Bu oran önceki yayınlara göre daha yüksekti. Hastalarımızın majör bulgulara göre dağılımını incelediğimizde, en çok görülen majör bulgunun artrit olduğu saptandı. İkinci sırada kardit, 3. sırada kore, 4. sırada ise eritema marginatum (EM) yer almaktaydı. Subkutan nodül hiç görülmedi. Yaptığımız çalışmada istatistiksel olarak kız hastalarda erkeklere göre kardit, erkek hastalarda kızlara göre artrit görülme oranı anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Akut faz reaktanları yüksekliği en sık rastladığımız minör bulguydu. Sırasıyla ateş, elektrokardiyoramda (EKG) PR uzaması, artralji gördüğümüz diğer bulgulardı. Geçirilmiş streptokok enfeksiyonuna ait bulgular arasında en sık rastlanılan bulgu “Anti Streptolizin O” (ASO) yüksekliğiyken, sırasıyla diğer bulgular tonsillit öyküsü ve pozipozitif boğaz kültürüydü. Eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) yüksekliği görülme oranı % 92,5 ve C-reaktif protein (CRP) yüksekliği görülme oranı %82’ydi. ESR yüksekliği olan hastalarda, olmayanlara göre kore görülme oranı daha düşüktü (p<0.05). Artritli hastalarda en sık tutulan eklemler sırasıyla ayak bile¤i, ikinci sıklıkla diz, daha sonra sırasıyla el bileği, kalça, interfalangiyal eklem, dirsek, intertarsal eklem ve omuzdu. Karditli hastalarda kardit ağırlık derecesine göre en sık hafif kardit görülmekteydi. Valvüliti olan hastalarda en sık görülen bulgu izole mitral yetersizliğiydi (MY). Daha sonra sırasıyla MY+AY (aort yetersizliği) ve izole AY gelmekteydi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgularım›zın bir bölümü önceki araştırmaların sonuçlarıyla benzer özellikler sergilerken, bazı parametrelerde farklılıklar olduğu görülmektedir. Olgu sayı mızın az olması çelişkili sonuçları açıklayabilir. Bu nedenle hastalığın klinik ve laboratuar özelliklerinin ülkemizde olası farklılıklarını ortaya koymak üzere çok merkezli ve geniş serili araştırmalara gereksinim vardır.
INTRODUCTION: Epidemiological, clinical and laboratory evaluation of patients who have diagnosed as acuterheumatic fever for the first time.
METHODS: 107 patients diagnosed as acute rheumatic fever for the first time, from January 2000 to May 2006 evaluated retrospectively. Cases studied to the relation of age, sex, time of the year, minor, minor and supporting criteria, and relationship of sedimentation with the mi-nor signs. Also cases with arthritis studied according to the affected joint, cases with carditis according to the distribution of the lesions of valves and clinic degree of carditis.
RESULTS: Our patients mean age was 10.6±2.8 years. Boys/ girls ratio was found as 2.2 which is higher value in compare of the literature. When we evaluated our patients’ distribution of minor signs, the most common minor sign is arthritis, then carditis, corea, erithema margi-natum, respectively. Subcutane nodules have not been seen. In our study, we found that carditis is more common in female patients and arthritis is more common in male patients (p<0.05). High acute phase reactant levels was the most common minor sign, then fever, elongation of P-R interval at the ECG, arthralgia respectively. In the signs of previous strep-tococcal infection the most common one is high levels of ASO, then history of tonsillitis, positive throat culture, respectively. Ratio of high levels of ESR was % 92.5, and CRP was % 82. Corea is significantly common in patients with high ESR levels (p<0.05). Patients with arthritis has the most affected joint ankle, knee, wrist, hip, interphalangeal joints, elbow, in-tertarsal joint, shoulder, respectively. Patients with carditis have the mildest carditis, accord-ing to degree of carditis. Patients with valvulitis have mostly, isolated mitral insufficiency, then mitral and aortic insufficiency and isolated aortic insufficiency respectively.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of our retrospective analysis partially parallel with previous reported data. This contradiction may be due to relatively insufficient number of the patients in our study group. Because of this reason, multi-center studies with large number of patients should be done for investigating probable variations of the disease in our country.

6.Adult Patient in Hemodialysis of Whom, “Sevalemer” Prescription Ca and Adjust Ca Between are There Difference?
Yazar H., Başarılı MK, Büyükbaş S., Kayhan BC
Pages 91 - 97
GİRİŞ ve AMAÇ: Düzeltilmiş Ca terimi (dzCa), hemodiyaliz camiasında klinik kullanımda ve tedavi protokolleri düzenlemelerinde, yeni bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Az sayıda araştırma olmasına rağmen, klinisyenler tarafından kısa sürede kabul gören bu kavram, özellikle son yllarda geri ödeme kurumlarınca tanımlanmış, bazı ilaçların reçete edilmesinde range aralıkları bile belirlenmiştir (sevalemer kriterleri; BUT 2008). K/DOQI’ a göre dzCa 8,4-9,5 mg/dl ve dzCaxP ise, 55’in altı hedef değerler olarak belirlenmiştir. Öte yandan, tüm bu klinik kullanım gerçeklerine rağmen, laboratuarlarda test sonuçları nın dzCa değeri olarak klinisyenlerin hizmetine sunulmaması ise dikkat çekicidir. Amacımız, Ca ile dzCa arasında, sevalemer reçete yazılması açısından, dikkate değer bir fark olup olmadığının ortaya konulmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya katılan tüm hasta gruplarının izinleri alınmış ve veriler 12 ay boyunca özel hazırlanan formlarda, sorumlu hekim tarafından arşivlendirilmiştir. Çalışmaya dahil edilen hastalar, bikarbonatlı hemodiyaliz tedavisi gören yetişkin bireyler olup, periton diyalizli ve pediatrik hasta grupları, dahil edilmemişlerdir. Hastaların kan serumunda; albumin, iPTH, Ca ve P’a bakılarak, Ca, dzCa, CaxP, dzCaxP değerleri istatistiksel açıdan incelenerek, sevalemer reçete kriterlerinde ortaya çıkması muhtemel farklılıklar tespit edilmeye çalışılmıştır. Hastalar; GrupA (her iki durumda reçete yazı labilecek hasta sayısı), GrupB (dzCaxP değerlerine göre ilaç kullanmaması gereken) ve GrupC (dzCaxP değerlerine göre ilaç kullanması gereken hasta sayısı) olarak, üç kategoride değerlendirilmiştir. Numuneler prediyaliz alınmış ve Vitros FS 5.1 ile Vitros 950, Abott Architect 2000 SR, Beckman Coulter Access 2 cihazları ile çalışılmıştır.
BULGULAR: Çalışmada CaxP değerleri ve dzCaxP arasında kayda değer bir çıkmamıştır (p >0,05). Ancak bu durum, sevalemer reçetesi açısından incelendiğin de ise, yani; CaxP ve dzCaxP değerleri kullanarak yazılan reçeteler arasında, istatistiksel açıdan fark çıkmıştır (tablo2, Grup B ve Grup C, p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmada; laboratuarlarda, kan albumin değerleri dikkate alınarak gerekli olan hastalarda, Ca yerine düzeltilmiş Ca değerinin sonuç olarak verilmesi ve tedavi protokolleri düzenlenirken, dzCa de¤erlerinin göz’ ardı edilmemesi gerekliliği sonucuna ulaşılmıştır.
INTRODUCTION: This study our aim ionise Ca and adjust Ca between, sevalemer written order for a medication prescription which the values probably difference from angle statistically.
METHODS: Work their all sick groups's which join permissions red and data 12 moon on the time and private at the forms which are prepared. Work inside all sick which is done after the adult individuals who see hemodialysis with bicarbonate cure become, on the other hand peritoneum dialysis and pediatric her sick groups, not inside.. In the blood serum of patients, albumin, iPTH, Ca and P 'is a look at "sevalemer" treatment can be started, and this situation can not be taken into account when dzCa fact if the probably differences of views can occur. Patients were evaluated in three main groups, statistical studies were done. This groups; group A (be used to assesment, CaxP and dzCaxP values), Group B (be used to assesment, according to CaxP values) and Group C (be used to assesment, according to dzCaxP values). All the patient’s bloods were taken prehemodialysis and centrifuged in 30 minutes. The blood serum has been analyzed by Vitros FS 5.1, Vitros 950 apparatus and Abott Architect 2000 SR in with Beckman Coulter Access 2.
RESULTS: The represented work has been CaxP values and dzCaxP not value differents (p>0.05). Nevertheless this condition, "sevalemer" treatment can be started enough values (table 2, GroupA and Group B, p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: This study shows that serum ionise Ca value instead of ionise dzCa value always writing a prescription.

CASE REPORT
7.Right-Side Infective Endocarditis Mimicking A Ventricular Myxoma
Ali Acar, Vedat Turhan, Yılmaz Cingözbay, Ahmet Turan Yılmaz, Mehmet Çoban, Mehmet Uzun, Bilal Kaan İnan, Oral Öncül
Pages 98 - 100
Otuz dokuz yaşındaki erkek hasta üç aydır tekrarlayan yüksek ateş, iştahsızlık ve halsizlik şikayetleri nedeniyle hastanemize yatırıldı. Tıbbi özgeçmişinde konjenital kalp hastalığı, intravenöz madde bağımlılığı veya damar içi girişim gibi bir risk faktörü yoktu. Transözafagial ekokardiografide sağ ventrikül apeksinde lokalize 32x13 mm boyutlarında kitle ve birinci derecede pulmoner yetmezlik saptandı. Kardiyak miksoma tanısı konularak kitle cerrahi olarak çıkarıldı. Kitlenin patolojik incelemesinde endokardiyum ve miyokardiyumu tutan süpüratif inflamasyon bulguları saptandı buna karşın miksoma ile ilişkili patolojik bulguya rastlanmadı. Tekrarlayan kan kültürlerinde Staphylococcus epidermidis izole edildi. Histopatolojik ve kan kültürü pozitifliği sonuçlarıyla enfektif endokardit tanısı konuldu. Hasta cerrahi ve antimikrobiyal (vankomisin ve gentamisin) kombinasyonuyla başarılı bir şekilde tedavi edildi.
A 39 years old man was admitted with recurrent high fever, lost of appetite and weakness for three months. He had no history of congenital heart defect, intravenous drug use or central venous line insertion. Transesophageal echocardiographic examination established a right ventricular mass sized 32x13 mm that localized to apex and showed first degree pulmonary insufficiency. Diagnosis of cardiac myxoma was made and than mass was removed by surgically. Pathologic examination of the mass revealed suppurative inflammation that involving endocardium and myocardium with no evidence of myxoma. In addition Staphylococcus epidermidis was obtained repeatedly blood cultures. A diagnosis infective endocarditis was made on the basis of histopathologic findings and positive blood culture results. The patient was treated successfully by antimicrobial treatment (vancomycin plus gentamycin plus for 6 weeks) with surgery.

8.Our Surgical Approach in Two Cases With Strabismus Fixus
Ahmet F. Nohutçu, Didem Esen, Ahmet Elbay
Pages 101 - 103
Strabismus fiksus ilerleyici ezotropya gelişimiyle sonuçlanan göz hareketlerinde fliddetli kısıtlılıkla karakterize bir hastalıktır. Strabismus fiksus olgularının tedavi yönetimi zordur. Bu çalışmada strabismus fiksuslu iki olgunun cerrahi tedavisi sunulmuştur.
Strabismus fixus is characterized by severe ocular motility restriction with the development of progressive esotropia. Management of strabismus fixus treatment is challenging. In this study; surgical treatment of two cases with strabismus fixus is presented.

9.Perioperative Surgery Unrelated Nerve İnjuries; Case Reports and Review of The Literature
Taşkan Akdeniz, Tuncay Kaner, İbrahim Tutkan
Pages 104 - 107
Bazen nöroşirürjiyen ”cerrah başarılı bir sağ laminotomi sonrası sol uyluk yanıcı ağrısında ne yapmalıdır” veya “yeni doğmuş bebeğini kucağına alan anne normal doğum sonrası gelişmiş düşük ayağı üzerine basmalımıdır” gibi tatsız sorulara yanıt vermek zorunda kalabilir. Peroperatif sinir yaralanmaları hem cerrah hem de anestezist için hala önemli tıbbi ve adli problemlerdir. Biz bu çalışmamızda peroperatif periferik sinir yaralanmaları gözlenen olgularımızı sunduk ve tartıştık.
Sometimes a neurosurgeon should answer unpleasant questions like “what should a surgeon must do for a left thigt located burning pain after a successful right side laminotomy” or “should a mother carry her newborn baby on her dropped foot occured after a normal delivery”. Perioperative nerve injuries are still important medical and legal problems either for surgeon or for anestesiologist. We would like to report and discuss our cases who had developed perioperatuar peripheric nerve injury.

LookUs & Online Makale