ARAŞTIRMA MAKALESI | |
1. | Hemoroidal Hastalıkla Minimal İnvazif, Güvenli, Yeni Bir Yöntem: Lazer Hemoroidoplasti A New, Safe and Minimal Invasive Surgical Method in Hemorrhoidal Disease: Laser Hemorrhoidoplasty Banu UralSayfalar 137 - 142 GİRİŞ ve AMAÇ: Hemoroidal hastalığın tedavisinde yeni nesil tedavi modalitelerinin uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır. Bunlardan biri de lazer hemoroidoplastidir. Bu çalışmada laser hemoroidoplasti yöntemi tartışılarak bu yöntemin uygulandığı hastaların sonuçları ortaya konmuştur. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada Şubat 2011 ve Mart 2013 tarihleri arasında üçüncü ve dördüncü derece hemoroidal hastalığı tespit edilen ve lazer hemoroidoplasti yapılan 12 olgunun bulguları değerlendirildi. BULGULAR: Olguların cinsiyet dağılımı 6K/6E, ortalama yaşı 48 idi.Operasyon süresi 17 dk, operasyonda verilen lazer enerji 240 joule /pake idi. Postop ağrı durumu 1.,3, ve 7.günlerde VAS (visual analaog skala) ile değerlendirildiğinde postop1. gün 1,8,postop 3.gün 0,5, postop 7.gün 0,2 olarak izlendi. Clevland kontinens skoruna göre mükemmel kontinens skoru elde edildi. Hastaların günlük aktiviteye dönüş süresi ortalama 2,8 gün olarak tespit edildi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Lazer Hemoroidoplasti minimal invazif oluşu, postop minimal ağrı,anal stenoz çabuk oluşu, hastanın günlük hayata dönüşünün çabuk oluşu günübirlik cerrahi uygulama, postop hayat kalitesinin yüksek oluşu gibi avantajları nedeni ile ümit vadetmektedir |
2. | Tekrarlayan Ön Üveitli Olgularda Fakoemulsifikasyon Cerrahisi Ve Katlanabilir Lens İmplantasyonu Phacoemulsification surgery and foldable intraocular lens implantation in patients with recurrent anterior uveitis İbrahim Bülent Buttanrı, Didem SerinSayfalar 143 - 147 GİRİŞ ve AMAÇ: Tekrarlyan ön üveitli olgularda fakoemulsifikasyon cerrahisi ve katlanabilir lens implantasyonu sonuçlarımızı bildirmek YÖNTEM ve GEREÇLER: Fakoemulsifikasyon ve göziçi katlanabilir lens implantasyonu uygulanan tekrarlayan anterior üveitli 16 olgunun 20 gözü çalışma kapsamın alındı. Cerrahiler, göziçi enflamasyon 3 ay boyunca tamamen kontrol altına alınınca uygulandı. Cerrahi sonuçlar ve komplikasyonlar not edildi. BULGULAR: Tüm olgularda fakoemulsifikasyon cerrahisi ve göziçi katlanabilir lens implantasyonu uygulanabildi. Cerrahi sonrası ilk gün ortalama ön kamara hücre sayısı +2.2±0.8 ve ortalama bulanıklık skoru+1.6±0.6 idi ve her iki ölçüm 2 hafta içinde +1.0’in altına indi. Ameliyat sonrası 2 (%10) gözde göziçi basınç (GİB) ölçümü 21 mmHg’nın üzerine çıktı ve topikal antiglokomatöz ilaç kullanımı ile 10 gün içinde kontrol altına alındı. Arka sineşi oluşumu 5 (%25) gözde görüldü. Optik koherans tomografi (OKT) ile 4 (%20) gözde kistoid maküla ödemi (KMÖ) tespit edildi. Ta- kip süresince ön üveit tekrarı 3(%12) gözde görüldü. Son kontrolde tüm gözlerde görme keskinliği 0.5’in üzerindeydi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Tekrarlayan anterior üveitli olgularda fakoemulsifikasyon cerrahisi ve katlanabilir lens implantasyonu, etkili ve komplikasyon oranı düşük bir yöntem olarak bulunmuştur. |
3. | Dört-Altı Yaş Arası Çociklarda Yüksek Kan Basıncı Sıklığı Ve Buna Etki Eden Faktörler The prevalence and effecting factors of high blood pressure among children aged between four-six years old Gürkan Atay, Medine Ayşin Taşar, Dilara Paksoy, Yıldız Bilge DallarSayfalar 148 - 155 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, 4-6 yaş grubu çocuklarda yüksek kan basıncı sıklığını belirlemek ve buna yol açabilecek olası etkenleri ortaya koymaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma, Eylül 2013-Nisan 2014 tarihleri arasında Çocuk Polikliniğine başvuran ve yaşları 4-6 yıl ara- sı, 526 olguda yapıldı. Olguların ve ailelerinin sosyodemografik ve beslenme özelliklerinin sorgulandığı anket formu ebeveynler tarafından dolduruldu. Olguların boy, kilo ve bel çevresi ölçümleri yapıldı. Yaşa uygun manşon ile kan basıncı ölçümleri yapıldı. Cinsiyet, yaş ve boya göre sistolik ya da diastolik kan basınçlarının yüzde değerleri hesaplandı. Olgular, kan basıncı yüksek (n: 59) ve kan basıncı normal olanlar (n: 467) olarak iki gru- ba ayrıldı. BULGULAR: Çalışma grubunda yüksek kan basıncı sıklığı % 11,2 olarak bulundu. Erkek cinsiyet, erken doğum öyküsü, fazla kilolu olma, düzenli öğün yememe ve fazla şeker- leme tüketimi ile kan basıncı yüksekliği arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Dört – 6 yaş grubu çocuklarda yüksek kan basıncı oranının yüksek sıklıkta olduğu görüldü. Yüksek kan basıncını etkileyen faktörler olarak erkek cinsiyet, erken doğum öyküsü, fazla kilolu olma, düzenli öğün yememe ve fazla şekerleme tüketimi saptandı. Çocukların üç yaşından önce en az bir kere ve daha sonra düzenli olarak kan basıncı ölçümünün yapılması yüksek kan basıncının uzun dönem etkilerini önleyeceğini düşünüyoruz. |
4. | Opere Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde Visseral Plevral İnvazyonun Sürviye Etkisi The prognostic impact of visceral pleural invasion in patients with resected nonsmall cell lung cancer Mesut Bayraktaroğlu, Birsen Pınar YıldızSayfalar 156 - 160 GİRİŞ ve AMAÇ: Opere küçük hücre dışı akciğer kanserinde (KHDAK) visseral plevral invazyonun sürviye etkisinin araştırılması amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kasım 2005-Aralık 2009 tarihleri arasında hastanemizde komplet tümör rezeksiyonu yapılmış primer KHDAK tanılı 148 hasta geriye dönük olarak taranarak visseral plevral invazyonunun prognoz ile ilişkisi araştırılmıştır. BULGULAR: Çalışmamıza 12’si (%8,1) kadın, 136’sı (%91,9) erkek olmak üzere toplam 148 hasta alındı. Olguların yaş dağılımı 36 ile 76 arasında olup ortalama yaş 57,9±8,29 di. 148 hastanın 27’sinde visseral plevral invaz- yon saptandı. Çalışmamızda visseral plevra invazyonu (p=0.042) varlığının sağkalıma negatif olarak anlamlı etkisi olduğu görüldü. TARTIŞMA ve SONUÇ: Opere KHDAK’nde visseral plevral invazyon varlığının sürvi üzerine negatif bir etkisi görülmüştür. |
5. | Santral Yerleşimli Akciğer Kanseri Tanısında Bronkoskopinin Rolü The diagnostic role of bronchoscopy in centrally located lung cancer cases Mesut Bayraktaroğlu, Birsen Pınar Yıldız, Didem Görgün, Füsun Şahin, Funda SeçikSayfalar 161 - 164 GİRİŞ ve AMAÇ: Santral yerleşimli akciğer kanseri vakalarında fiberoptik bronkoskopinin ( FOB) farklı yöntemlerinin tanısal değerlerini değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Santral yerleşimli akciğer kanserinin tanısında fiberoptik bronkoskop (FOB) ile farklı prosedürler kullanılmaktadır. Çalışmamıza santral yerleşimli akciğer kanseri saptanan 218 art arda olgu (2 kadın, 216 erkek, ortalama yaş: 60 ± 10, 19 ile 83 yaş arasında) retrospektif olarak taranarak alınmıştır. BULGULAR: Endobronşial lezyondan yapılan bronş biyopsisi (BB) 182 olguda tanısal (182/194; %94) sonuç verirken, iğne aspirasyonu ile elde edilen sitolojik materyal ise 96 olguda tanısal (96/123; %78) sonuç vermiştir. Endobronşial lezyonun örneklenmesinde BB ve TBİA birlikte kullanıldığında tanı başarısı %95 olarak bulunmuştur. Wang-122 iğnesi kullanılarak yapılan TBİA ile lenf nodu örneklemesi 12 olguda tanısal sonuç vermiş ve 7 olguda tek tanı yöntemi olarak bulunmuştur. Çalışmamızda BB+firçalama+ tümör veya lenf nodundan TBİA yöntemleri uygulandığında FOB’un tanı değeri (%97) oldukça yüksek olarak bulunmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Lenf nodu veya endobronşial lezyonun TBİA ile örneklenmesi ve fırçalama metodları santral yerleşimli akciğer kanserinin tanısında BB ile birlikte göz önüne alınmalıdır. |
6. | Ektopik Gebelik Tedavisinde İntramuskuler Tek Doz Metotreksat Protokolünün Etkinliği The efficiency of single dose Methotrexate treatment with ectopic pregnancy Nurettin Aka, Kenan KaracaSayfalar 165 - 169 GİRİŞ ve AMAÇ: Kliniğimizde ektopik gebelik tedavisinde tek doz intramuskuler metotreksat protokolü uygulanan hastalarda tedavi etkinliğinin ve tedavi başarısını etkileyen kriterlerin değerlendirilmesi. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamızda Ocak 2010–Eylül 2014 tarihleri arasında kliniğimizde ektopik gebelik tedavisi için tek doz intramuskuler metotreksat verilen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar tedaviye cevap veren hastalar (grup 1) ve tedaviye cevap vermeyen hastalar (grup 2) olarak iki grupta toplandı.Bu iki grup yaş, gravida, parite, vücut kitle indeksi, geçirilmiş cerrahi öyküsü, β-hCG ve kitle boyutları açısından birbirleriyle karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya yaşları 19-43 arasında değişen 65 hasta dahil edildi. Yaş ortalaması 31.03±6.18 ‘di. Hastaların %86.2’si (n=56) metotreksat tedavisine cevap verirken, %13,8’i (n=9) metotreksat tedavisine cevap vermedi ve cerrahi girişim yapıldı. Tedaviye cevap veren grupta ortalama β-hCG seviyeleri 1435.68 ±1186.12, cevap vermeyen grupta 2960.11±1626.55 saptandı. İki grup karşılaştırıldığında β-hCG değerleri arasında istatistiksel anlamlı fark saptanırken (p<0.05); kitle boyutu, vücut kitle indeksi, yaş, gravida, parite ve geçirilmiş cerrahi öyküsü arasında fark saptanmadı (p0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Tek doz metotreksat tedavisi seçilmiş olgularda ektopik gebelik tedavisinde cerrahiye alternatif etkili bir yöntemdir. β-HCG seviyesi tedavi başarısında önemli bir kriterdir. |
7. | Obez Çocuklarda Farklı Kriterlere Göre Metabolik Sendrom Prevalansı The Prevalence of Metabolic Syndrome among Obese and Overweight Children according to the different criteria Şirin Güven, Uğur Aktepe, Ahmet Sami Yazar, Ayhan Erdem, Burcu Karakayalı, Sema BaşatSayfalar 170 - 180 GİRİŞ ve AMAÇ: Çocukluk çağındaki obezite neden olduğu komplikasyonlar ve hayatın ilerleyen dönemlerinde artmış morbidite ve mortalite ile ilişkisi nedeniyle önemli bir pediatrik halk sağlığı sorunudur. Metabolik Sendromun (MS) temelinde obezite ve insülin direnci bulunmaktadır ve prevelansının özellikle obez çocuk ve adolesanlarda hızla artmaktadır. Yapılan klinik gözlemler sonucunda çocuk ve adolesanlar için çeşitli MS kriterleri öne- rilmiştir ancak hiçbirisinin üzerinde sağlanmış bir uzlaşma yoktur. Çalışmamızda Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğimize başvuran obez ve fazla kilolu çocuklarda farklı tanı kriterlerini kullanarak MS prevalansını araştırdık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Ağustos 2013 – Nisan 2014 tarihleri arası Polikliniğimize 6-18 yaş arası obezite ve fazla kilo ile başvuran olgular çalışmamıza dahil edildi. MS tanısı için IDF ve modifiye DSÖ kriterleri kullanıldı. BULGULAR: Çalışmamıza toplam 362 obez ve fazla kilolu çocuk değerlendirildi. IDF tanı kriterlerine göre MS prevalansı %26,5 ve modifiye DSÖ kriterlerine göre %21,8 bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: MS obez çocuklarda oldukça sık görülmektedir ve kardiyovasküler hastalıkları riskini arttırmaktadır. Çocukluk çağında MS kriterlerinin duyarlılığı ve özgüllüğü oldukça yüksektir, bu sonuçları göz önünde bulundurarak risk taşımayan obez çocukların daha erken yaşta taranmasını önermekteyiz. Ayrıca daha fazla kriter kullanarak pediatrik popülasyonda duyarlılığı ve özgüllüğü yüksek olan kriterlerin saptanması gerekmektedir. |
8. | Kalça Kırığı Operasyonlarında Mortalite ve Morbiditeye Etki Eden Nedenler: Retrospektif Bir Değerlendirme Factors İnfluencing The Mortality And Morbidity Rates At Hip Fracture Operations: A Retrospective Evaluation Ufuk Elmas, Bülent Serhan Yurtlu, Gamze Küçükosman, Özcan Pişkin, R. Dilek Okyay, Volkan Hancı, Hilal Ayoğlu, Işıl Özkoçak TuranSayfalar 181 - 195 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırmada 2006 ile 2010 yılları arasında Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kalça kırığı nedeniyle opere edilen hastaların analizi yapılarak mortalite ve morbidite üzerine etkili faktörlerin belirlenmesi amaçlandı. Veriler hasta dosyaları ve bilgisayar kayıtlarının incelenmesiyle elde edildi. Hastaların operasyondan bir yıl sonraki sağlık durumları hastalara telefon ile ulaşılarak öğrenildi. YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastaların yaş, cinsiyet, ASA skoru, kırığın yerleşimi, anestezi tekniği, operasyon öncesi hastanede yatış süresi, operasyon süresi, operasyon sonrası hastanede yatış süresi, kan replasmanı gereksinimi, operasyon tekniği, istenen konsültasyon sayısı, hemoglobin, albumin, lenfosit sayıları, yandaş hastalıkları, sigara kullanımı, gelişen komplikasyonlar ve hastaneden çıkış durumları incelendi. Hipertansiyon, kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve kronik böbrek yetmezliğinin varlığı mortalite ve morbiditeyi belirleyen önemli unsurlar olarak tespit edildi. BULGULAR: Bulgularımıza göre ASA değeri mortalite ve morbidite açısından önemli bir belirteçti. ASA 3 ve ASA 4 gruplarında bir yıl içindeki mortalite oranının yüksek olduğu bulundu. Hastalara uygulanan genel anestezi ve rejyonel anestezi teknikleri karşılaştırıldığında morbidite ve mortalite oranları açısından anlamlı fark olmadığı bulundu. Hastalar uygulanan operasyon tekniğine göre karşılaştırıldığında protez uygulamasında intrameduller çivileme uygulamasına göre mortalite oranı yüksek bulundu. Kan parametrelerinden hemoglobin ve albümin seviyelerinin mortalite ve morbidite üzerine etkisi bulunmazken; preoperatif lenfosit düşüklüğünün bir yıl içindeki mortalite ile ilişkili olduğu bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak, çalışmamızda kalça kırığı nedeniyle opere edilen hastaların mortalite ve morbiditesi üzerine seçilen anestezi yönteminin direkt olarak etkisi olmadığını, mortalite ve morbidite üzerine yandaş hastalıkların, ileri yaşın, yüksek ASA değerinin ve operas- yon tekniğinin etkili olduğu sonucuna vardık. |
DERLEME | |
9. | Asemptomatik Safra Kesesi Taşı Olan Hastalarda Kolesistektomi Gerçekten Gerekli Mi? Is cholecystectomy is really necessary in patients with asymptomatic cholelithia- sis? Mehmet Velidedeoğlu, Bülent KayaSayfalar 196 - 200 Son yıllarda ultrasonografinin çok yaygın kullanımı ile birlikte safra kesesi taşları daha sık tespit edilmeye başlanmıştır. laparoskopik kolesistektominin altın standart olarak kabul edilmesinden sonra asemptomatik safra kesesi taşlarına yaklaşım tartışılır hale gelmiştir. Hastalar herhangi bir kılavuza uyulmaksızın ameliyat edilmektedir. Bu hastalarda tedavi seçiminde hasta ve cerrah arasında çok iyi bir kooperasyon kurulmalı, tedavi seçenekleri hastayla tartışılmalıdır. Güncel literatür bilgileri incelendiğinde asemptomatik safra kesesi taşı olan birçok hastanın ülkemizde gereksiz ameliyat edildiği bu durumun sağlık sistemi ve hastalara ciddi yük getirdiği görülmektedir. |
OLGU SUNUMU | |
10. | Round Pnömoni: Olga Sunumu Round Pneumonia: Case Report Jülide Çavuş, Burcu Karakayalı, Deniz Çakır, Ahmet Sami Yazar, Şeyma Meliha Sudur, Hüsniye İşcan, Şirin Güven, İsmail İşlekSayfalar 201 - 203 Round pnömoni radyografide dairesel infiltrasyonla prezente olan ve akciğer maturasyonunun henüz tamamlanmaması nedeniyle genellikle çocuklarda görülen klinik bir tanımdır. Bronkojenik karsinom gibi malign ve araştırılması gereken daha ciddi tanılara benzerliğinden dolayı önem arz etmektedir. Kliniğimize göğüs ağrısı ve ateş şikayetiyle başvuran round pnömoni olgusunu sunuyoruz. Olgumuzda sağ akciğer üst lobda yuvarlak görünümlü konsolidasyon alanı saptandı. Tedavide ampisilin-sulbaktam uygulandı. Kontrol akciğer grafisinde rezolüsyon görülen hasta round pnömoni vakası olarak değerlendirildi. Bu olgu dolayısıyla çocuklarda akciğerde yuvarlak infiltrasyon ayırıcı tanısında round pnömoninin akılda tutulmasını, akciğer grafisinde dairesel konsolidasyon saptanan vakalarda gereksiz invaziv araştırmaların önüne geçilebileceğini vurgulamak istedik. |
11. | Travmatik Karın Duvarı Hernisi: Olgu Sunumu Traumatic abdominal wall hernia: a case report Sevcan Alkan, Mehmet Ali Uzun, Osman Yücel, Aysun Şimşek Çelik, Doğan Erdoğan, Çağatay TosunSayfalar 204 - 207 Travmatik karın duvarı hernisi (TKDH) künt karın travması sonucu oluşan nadir bir herni tipidir. Tanı koymadaki zorluk, eşlik edebilen organ yaralanması ve fıtıklaşan bağırsağın strangulasyonu gibi sebeplerle ciddi morbidite ve mortaliteye sebep olabilmektedir. Bu nedenle onarım zamanlaması ve uygulanacak cerrahi yöntemleri tartışmalı olan 55 yaşında bir kadın TKDH olgusu sunulmuştur. Hastada hemodinamik stabiliteyi bozmayan ve cerrahi tedavi gerektirmeyen böbrek yaralanması da saptanmış olup, klinik ve radyolojik değerlendirme ile içi boş organ yaralanması ve strangulasyon düşünülmemiştir. Hasta gereksiz acil laparatomiden kaçınılarak, elektif lokal yaklaşım ile bariyerli mesh onarımı uygulanarak tedavi edilmiştir. |
12. | Amonyum Nitrat ve Amonyum Sülfat İçeren Gübre İle Oral Yolla Zehirlenme: Atipik Bir Alım Yolu (Olgu Sunumu)* Oral Intoxication By Fertiliser With Ammonium Nitrate And Ammonium Sulfate: Atypical İntake (Case Report)* Volkan Hancı, Serhan Yurtlu, Hilal Ayoğlu, Gülay Erdoğan, Rahşan Dilek Okyay, Yeliz Deni&775;z, Işıl Özkoçak TuranSayfalar 208 - 211 Zirai gübrelerle zehirlenmeler, tarım çalışanlarında, gübreleme işlemi sırasında görülebilmektedir. Bu tip zehirlenmeler sıklıkla solunumsal yolla oluşmakta, önde giden semptomlar metan gazı zehirlenmesine bağlı olmaktadır. Akut olarak oral yolla gübre zehirlenmesine ise sıklıkla büyükbaş ve küçükbaş çiftlik hayvanlarında rastlanmakta, bu tip zehirlenmeler kendini nitrat zehirlenmesi ve methemoglobinemi şeklinde belli etmektedir. Olgu sunumumuzda, psikolojik rahatsızlıkların ve demansın da eşlik ettiği hastamızda, intihar amacıyla oral yolla amonyum nitrat ve amonyum sülfat içeren zirai gübre alınımı sonrası ortaya çıkan ciddi zehirlenme tablosu ve tedavisi gözden geçirilmiştir. |