ARAŞTIRMA MAKALESI | |
1. | Yüksek Riskli Aort Darlığı Olan Hastalarda Perkütan Transkateter Aortik Kapak Implantasyonu: Tek Merkez Deneyimi Percutaneous Aortic Valve Replacement for Critical Aortic Stenosis: A Single-Center Experience Cengiz Ovalıdoi: 10.14744/hnhj.2018.70894 Sayfalar 61 - 66 GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırmamızın amacı trans özefagial ekokardiyografi kılavuzluğunda ciddi aort darlığı nedeniyle transaortik kapak replasmanı yapılan hastalardaki sonuçlarımızı sunmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya Kasım 2014 ve Haziran 2016 tarihleri arasında yüksek riskli ciddi aort darlığı tanısı konulup perkütan transaortik kapak değişimi kararı verilen hastalar alındı. İşlem öncesi hastaların trans özefagial ekokardiyografi ve kardiyak tomografisi elde edildi. Tüm hastalarda Edwards Saphien XT balon expandable biyolojik kapak kullanıldı. Kapak boyutunu belirlemede trans özefagial ekokardiyografi ana ölçüm metodu olarak kullanıldı. Kardiyak tomografi ile trans özefagial ekokardiyografi ölçümlerine göre seçilecek kapak boyutu korelasyonuna bakıldı. İşlem başarısı, hastane içi ve 30 gün sonundaki istenmeyen olay gelişimi açısından hastalar takip edildi. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 33 hastanın (18 erkek, 15 kadın) yaş ortalaması 78.2 ( yaş aralığı 62 ile 92) idi. Hastaların hepsine kapak implantasyonu işlemi başarı ile uygulandı. trans özefagial ekokardiyografi ile seçilen kapak boyutu yalnızca 1 hastada kardiyak tomografi değerlendirmesinden sonra 1 numara büyük kapak ile değiştirildi. Hastane içi dönemde 3 hasta kaybedildi, 30 günlük takipte başka ölüm yoktu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Yüksek riskli aort darlığı hastalarında transaortik kapak replasmanı işlemi etkin ve güvenilir bir tedavi biçimidir. Kapak boyutu ve işlem stratejisinin belirlenmesinde trans özefagial ekokardiyografi, kardiyak tomografiyi tamamlayıcı vazgeçilmez bir görüntüleme yöntemidir. |
2. | Tek Port Kolesistektomi Ameliyatlarında Fasya Onarımında Kullanılan Dört Farklı Dikiş Malzemesine Doku Yanıtı Tissue Response to Suture Materials (4 Different Sutures) Used in Fascia Repair in Single-Port Laparoscopic Cholecystectomy Sina Ferahman, Turgut Dönmez, Oğuzhan Sunamak, Selim Saraçoğlu, Demet Ferahmandoi: 10.14744/hnhj.2017.88597 Sayfalar 67 - 73 GİRİŞ ve AMAÇ: Tek port kolesistektomi operasyonlarında transvers kas fasya onarımı için kullanılan sütur materyallerine karşı dokularda oluşan enflamatuar reaksiyonunu değerlendirmek. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bir Devlet Hastanesi genel cerrahi kliniğinde Aralık 2013 - Ocak 2015 arasında tek port kolesistektomi ameliyatı yapılan 65 hasta retrospektif olarak incelendi. Tek kutuplu kolesistektomi ameliyatlarında yapılan 2 cmlik fasya insizyonunu tamir için kullanılan dikiş materyallerine doku reaksiyonu değerlendirildi. Ameliyat dikiş materyaline emici olmayan örgülü polyester, emilebilir olmayan monofilament polipropilen, emilebilir polifilament poliglaktin ve fasya defektinin onarımı için kullanılan emilebilir monofilaman poldioksanonun doku reaksiyonu analiz edildi. BULGULAR: Bu çalışmada, 14 hastada absorbe edilemeyen örgülü polyester, 25 hastada absorbe edilemeyen monofilament polipropilen, 10 hastada emilen polifilament poliglaktin ve 16 hastada emilebilir monofilament poldioksanon kullanıldı. Hastalar en az 6 ay takip edildi. Yabancı cisim reaksiyonu gören 14 hasta antibiyotik tedavisine yanıt alınamadı ve bu nedenle reaksiyon oluşturan dikişlerin alınması için tekrar opere edildi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Emici olmayan örgülü polyester doku reaksiyonuna neden olmuş ve bu reaksiyon antibiyoterapi ve tıbbi tedavi ile giderilememiştir. Bu dikişin kullanıldığı tüm hastalar, dikiş materyalinin eksizyonu için ikinci kez ameliyat edildi. Diğer sütür materyalleri kullanılan hastalarda yumuşak doku reaksiyonu görülmedi. |
3. | Obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda işitsel fonksiyonların değerlendirilmesi. Evaluation of Auditory Function in Patients with Obstructive Sleep Apnea Syndrome Ahmet Bakidoi: 10.14744/hnhj.2018.42713 Sayfalar 74 - 78 GİRİŞ ve AMAÇ: Obstrüktif uyku apne sendromunun (OSAS) işitsel fonksiyon üzerindeki etkisini araştırmak. YÖNTEM ve GEREÇLER: OSAS tanılı 120 hasta (Apne-hipopne indeksi (AHI)> 5) çalışmaya alındı. 35 hafif (AHİ: 5-15), 20 Orta (AHI: 15-30) OSAS tanısı alan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Geçirilmiş kulak operasyonunu, merkezi ve periferik işitme sistemini etkileyebilecek hastalığı, akut ve kronik otit, sistemik hastalık ve tıbbi tedavi öyküsü olan 5 ağır OSAS hastası çalışma dışı bırakıldı. 60 ağır OSAS tanısı alan hasta çalışmaya dahil edildi. 60 ağır OSAS tanısı alan hastalar 30-40 yaş ağır OSAS ve 40-60 yaş ağır OSAS olmak üzere iki gruba ayrıldı. Çalışmaya toplam 60 sağlıklı kontrol grubu dahil edildi. 60 sağlıklı kontrol grubu 30-40 yaş ve 40-60 yaş sağlıklı kontrol grubu olarak iki gruba ayrıldı. Çalışmaya toplam 120 hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen kontrol grubu ve hasta grubu için saf ses odyometrisi ve distorsiyon product otoakustik emisyon (DPOAE) testi yapıldı. Saf ses odyometri testi ve DPOAE değerleri tüm gruplar arasında karşılaştırıldı. BULGULAR: İşitsel fonksiyonların değerlendirilmesinde 30-40 yaş arasındaki kontrol grubu ile 40-60 yaş arasındaki kontrol grubu arasında farklılık saptandı. 30-40 yaş arasındaki hasta grubu ile 40-60 yaş hasta grubu arasında farklılık saptandı. Diğer gruplar arasında anlamlı bir fark saptanamadı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bizim çalışmamızda OSAS hastalarındaki işitme kaybının OSAS' tan ziyade ileri yaştan dolayı ortaya çıktığı gösterilmiştir. Literatürde OSAS ' ın işitsel fonksiyonlar üzerine etkisi hakkında bir belirsizlik olduğu için daha fazla çalışma yapılması gerekebilir. |
4. | Burunda yabancı cisim olan olguların değerlendirilmesi. Evaluation of Patients with Nasal Foreign Bodies Mustafa Çelik, Burak Olgun, Ahmet Altıntaş, Yakup Yegin, Fatma Tülin Kayhandoi: 10.14744/hnhj.2018.35220 Sayfalar 79 - 84 GİRİŞ ve AMAÇ: Burunda yabancı cisim olan olguların demografik özellikleri, tedavi yönetimi ve çıkarılan yabancı cisimlerin özelliklerini değerlendirmek. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya burunda yabancı cisim olan 243 olgu ( 138 kadın 105 erkek; ort.yaş 2.78±1.33 yıl,dağılım: 1 yıl- 8 yıl) dahil edildi. Tüm olguların dosyaları, yaş, cinsiyet, yabancı cismin cinsi, rengi, hangi tarafta olduğu ve uygulanan tedavi açısından değerlendirildi. BULGULAR: Yabancı cisimler olguların 86 'sında (%35.4) sol taraf, 155 'inde (%63.8) sağ taraf ve 2 'sinde (%0.8) her iki nazal kavitede saptandı. En sık saptanan yabancı cisimler, 78 olguda (%32.1) boncuk, 67 olguda (%27.6) bitki türleri, 34 olguda (%14.0) kağıt ve sünger parçacıkları idi. Erkek olguların mavi ve kahverengi renkli, kadın olguların ise kırmızı ve beyaz renkli yabancı cisimleri burunlarına daha çok soktukları saptandı. Yabancı cisimler 14 olguda (%5.8) ameliyathane şartlarında genel anestezi altında çıkartıldı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Burunda yabancı cisimler, kulak burun boğaz (KBB) acilleri arasında en sık görülen acillerdendir. Yabancı cisim özelliklerinin, çocuklarda burnuna sokmalarında etkisi olup olmadığı bilinmemektedir. Bu konuda, daha fazla olgu sayısıyla yapılacak çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. |
5. | Üst Gastrointestinal Stent Uygulaması: Tek Merkezli 8 Yıllık Deneyim Upper Gastrointestinal Stent Placement: 8 Years’ Experience of a Single Institution Halit Ziya Dündar, Özgen Işık, Burak Bakar, Ömer Faruk Özkan, Ersin Öztürk, Tuncay Yılmazlardoi: 10.14744/hnhj.2017.88700 Sayfalar 85 - 87 GİRİŞ ve AMAÇ: Üst gastrointestinal sistemde malign ve benign darlıkların palyasyonunda, postoperatif anastomoz kaçağı ve fistüllerin tedavisinde kaplı ve kapsız kendiliğinden genişleyebilen stentler (SEMS) giderek artan yaygınlıkta kullanılmaktadır. Biz bu çalışmada kliniğimizde uygulanan üst gastrointestinal sistem stentleri ile ilgili deneyimimizi paylaşmayı amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kliniğimizde 2009 ile 2017 yılları arasında üst gastrointestinal sistem SEMS uygulanan hastalar belirlenerek dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik verileri, takılan stent tipi, stent takılma sebepleri, stent başarısı, tekrar stent uygulama gereksinimi, işleme bağlı komplikasyon gelişimi ve mortalite değerlendirilmiştir. BULGULAR: Ortanca yaşı 57,5 (32- 80) olan hastaların %58.62’si erkekti. Toplamda 9 hastada altta yatan benign bir sebep mevcuttu. Malignitesi olan hastaların 9’u (%45) primer özofagus kanseriyken; geri kalanlar (%55) mide ve özofagogastrik bileşke kanseriydi. Stent takılma endikasyonları sırasıyla; anastomoz kaçağı (%41.37), özofageal darlık palyasyonu (%37.94), obezite cerrahisi sonrası kaçak (%10.35), özofagus perforasyonu (%6.89) ve trakea-özofageal fistül (%3.45) idi. Stent ilişkili majör morbidite gelişmezken mortalite oranı %20,68’idi. TARTIŞMA ve SONUÇ: SEMS kullanımı üst GIS darlıklarının palyasyonu ve cerrahi komplikasyonlarının tedavisinde kullanılan etkin, güvenli ve minimal invaziv bir yöntemdir. Bizim serimizde özellikle cerrahi komplikasyon olan anastomoz kaçaklarının tedavisinde stent uygulanan hastalarda mortalitenin daha yüksek olduğu saptandı. |
6. | Premenopozal ve postmenopozal kadınlarda el fonksiyonları ve kemik kalitesinin değerlendirilmesi Evaluation of Hand Function and Bone Status in Premenopausal Versus Postmenopausal Women Pınar Akpınar, Afitap İçağasıoğlu, Esra Kağnıcıoğlu, Hatice Şule Baklacıoğludoi: 10.14744/hnhj.2017.28247 Sayfalar 88 - 92 GİRİŞ ve AMAÇ: Kadınlar menopozdan sonra fiziksel fonksiyonlarda bir düşüş yaşarlar. Bu çalışmada premenopozal ve postmeopozal kadınlarda el fonksiyonu, kavrama gücü ve kemik kalitesi arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Metabolik, endokrinolojik ve nöromüsküler problemleri olmayan, 35-65 yaş arasındaki 81premenopozal ve 81 postmenopozal kadın değerlendirildi. Kavrama gücü (dominant el) JAMAR el dinamometresi ile ölçüldü. El fonksiyonunu değerlendirmek için kavrama kabiliyeti testi (GAT) kullanıldı. Radius kemik mineral yoğunluğu ve ses hızı (SOS), kantitatif ultrasonografi (QUS) (Sunlight Omnisense 7000S/8000S) ile ölçüldü. BULGULAR: Postmenopozal kadınların premenopozal kadınlara göre daha düşük T skorları ve SOS değerleri, daha zayıf kavrama kuvveti ve daha yüksek GAT skorları vardı. Premenopozal ve postmenopozal kadınlarda GAT skorları ile radius T skorları, SOS değerleri arasında zayıf, GAT skorları ile kavrama gücü arasında orta derecede negatif korelasyon vardı. Premenopozal ve postmenopozal kadınlarda kavrama gücü ile radius T, Z skorları ve SOS değerleri arasında zayıf pozitif korelasyon vardı (p <0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Premenopozal kadınların postmenopozal kadınlardan daha iyi el fonksiyonu, daha yüksek kavrama gücü, radius T, Z skorları ve SOS değerleri vardı. |
7. | Transkanaliküler Multidiode Laser Dakriyosistorinostomi ile Birlikte Silikon Tüp Entübasyonu Yapılan ve Yapılmayan Olgularda Sonuçlarımız Our Results of Transcanalicular Multidiode Laser Dacryocystorhinostomy With and Without Silicon Tube Intubation Sezen Akkayadoi: 10.14744/hnhj.2018.96977 Sayfalar 93 - 97 GİRİŞ ve AMAÇ: Primer komplike olmayan nazolakrimal kanal tıkanıklığı cerrahisinde bikanaliküler silikon tüp entüpasyonu uygulanan ve uygulanmayan hastalarda cerrahinin sonuçlarını karşılaştırmak. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu retrospektif çalışma, komplike olmayan primer nazolakrimal kanal tıkanıklığına sahip 61 hastadan oluşmaktadır. Çalışmada hastalar iki gruba ayrıldı; Grup 1: bikanaliküler silikon tüp entüpasyonu ile transkanaliküler diyot laser dakriyosistorinostomi ameliyatı yapılan hastalar ve Grup 2: bikanaliküler silikon tüp entüpasyonu yapılmaksızın transkanaliküler diyod laser dakriyosistorinostomi ameliyatı yapılan hastalar. Takip süresi, Grup 1 için ortalama 13±0,6 ay, Grup 2 için 13±0,4 aydı. BULGULAR: Başarı, lakrimal lavajda suyun geri gelmemesi ve epifora yokluğu ile tanımlandı. Başarı oranları ameliyat sonrası birinci yılda Grup 1'de (24/30) %80.0, Grup 2'de (20/31)%64.5 idi. İstatistiksel olarak iki grup arasında anlamlı fark bulundu (p=0,03). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bikanaliküler silikon tüp entübasyonu uygulanan transanaliküler diyod laser dakriyosistorinostomi sonuçları silikon tüp uygulanmayan hastalara oranla daha başarılı bulunmuştur. |
8. | Prostat İğne Biyopsisi Esnasında Transrektal Ultrasonda Periferal Zonda Saptanan Prostatik Kalsifikasyonlar Prostat Kanseri Tanısını Öngörmede Anlamlı Rol Oynayabilir Mi? Can Prostatic Calcifications in the Peripheral Zone be Predictors of Prostate Cancer During Diagnostic Transrectal Ultrasound-Guided Needle Biopsy of the Prostate? Serdar Aykan, Serkan Gönültaşdoi: 10.14744/hnhj.2018.46704 Sayfalar 98 - 101 GİRİŞ ve AMAÇ: Prostatik kalküller genellikle benign prostat hiperplazisi (BPH) veya kronik inflamasyonla ilişkilidir. Bununla birlikte birçok çalışmada prostat kanseri (PCa) patogenezisinde, prostatik kalsifikasyon (PK) ve inflamasyon varlığı gösterilmiştir. Biz bu çalışmada transrektal ultrasonda (TRUS) saptanan prostat periferal zondaki PK sıklığı ile biyopsi sonuçlarındaki histolojik bulguların ilişkisini inceledik. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesin Üroloji Polikliniğine başvuran, parmakla rektal muayenede (PRM) anormal bulgu saptanan ve/veya prostat spesifik antijen (PSA) değeri 2,5 ng/ml’nin üzerinde olan 156 hastaya TRUS eşliğinde prostat iğne biyopsisi yapıldı. PK; periferik zonda, birden fazla, en büyük çapı 3 mm’den büyük hiperekoik odağın varlığı olarak kabul edildi. TRUS için BK Medical Ultrasound Pro Focus 2202 Color (Herlev, Denmark) marka biplane 8818 (4-12MHz) probe kullanıldı. Bütün TRUS eşliğindeki biyopsiler tek doktor tarafından yapıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan 156 hastanın 41 tanesinde PK saptandı. PK saptanan ve saptanmayan hastalar arasında PSA değerleri, prostat volümleri ve hasta yaşları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. PCa sıklığının; PK saptanan hastalarda %41,4, PK saptanmayan hastalarda %15,6 olduğu görüldü (p= 0,001). PCa saptanan hastalarda Gleason skorlarına göre yapılan değerlendirmede de Gleason skor≥8 olan tüm hastalarda eş zamanlı PK varlığının anlamlı olduğu gösterildi (p<0,05). Aynı zamanda Gleason skoru değerleri arttıkça ona eşlik eden PK varlığında da artış gözlendi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda; PCa patogenezinde kronik inflamasyonun rol oynadığını ve bununla beraber PK varlığını gösterdik. Aynı zamanda Gleason skoru yüksekliği ile PK varlığı arasında anlamlı ilişki olduğunu tespit ettik. Ancak bu ilişkinin daha iyi anlaşılabilmesi için kapsamlı prospektif çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikârdır. |
DAVETLI DERLEME | |
9. | Diffüz Alopesiler Diffuse Alopecia Güldehan Atış, Sema Aytekindoi: 10.14744/hnhj.2018.42104 Sayfalar 102 - 105 Saç dökülmesi oldukça sık rastlanılan bir sağlık sorunudur. Hastalarda ciddi anksiyete ve emosyonel strese yol açmaktadır. Kıl siklusundaki değişiklikler diffüz alopesilerin patogenezinden sorumludur. Diffüz alopesiler etkilenen saça göre anagen effluvium ve telogeneffluvium olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Ayrıntılı anamnez, dermatolojik muayene ve gerekli durumlarda kan tahlilleri tanının konulmasında önem taşımaktadır. Bu derlemede diffüz alopesilerden, tanı ve tedavi yöntemleriyle birlikte bahsedilmiştir. |
OLGU SUNUMU | |
10. | Nadir Bir Menenjit Etkeni: Lactobacillus Casei A Rare Cause of Meningitis: Lactobacillus Casei Abdullah Yazar, Fatih Akın, Esra Ture, Metin Doğandoi: 10.14744/hnhj.2017.43153 Sayfalar 106 - 108 Lactobacillus casei, probiyotik grubundan olup ağız ve bağırsak florasında bulunan bir bakteri türüdür. Ağız içi enfeksiyonlarını kontrol altına almada etkili oldukları ve gastrointestinal hastalıkların önlenmesinde ve tedavisinde faydalı oldukları bilinen bu mikroorganizmalar sağlıklı insanlarda nadiren enfeksiyona neden olurlar. Bu olguda yoğun bakım ünitesinde yatan bir çocukta beyin omurilik sıvısı kültürü incelemesinde Lactobacillus casei gösterilmiştir. Gastrostomisi bulunan ve tekrarlayan menenjit geçiren olgularda Lactobacillus casei, etken olarak düşünülmesi gereken bir patojendir. |
11. | Aynı böbrekte nadir görülen bir birliktelik: Böbrek onkositomu ve renal hücreli karsinom Renal Cell Carcinoma with Renal Oncocytoma in the Same Kidney: A Rare Coexistence Çağlar Yıldırım, Özgür Haki Yüksel, Aytaç Şahin, Ahmet Ürkmezdoi: 10.14744/hnhj.2018.24855 Sayfalar 109 - 111 Böbrek onkositomları benign lezyonlardır ve tüm primer böbrek tümörlerinin % 3-7' sini oluştururlar. Böbrek hücreli karsinomanın (RCC) aynı böbrekte onkositom ile bir arada bulunması nadir görülen bir durumdur. Bu çalışmada, aynı böbrekte RCC ve böbrek onkositomu olmak üzere iki farklı lezyonu olan ve sol radikal nefrektomi ile tedavi edilen 74 yaşındaki bir erkek hasta sunuldu. |
12. | Vaginal Atrofi ve Liken Sklerozus: Olgu Sunumu Vaginal Atrophy and Lichen Sclerosus: A Case Report Sevcan Arzu Arınkan, Fisun Vural, Pembe Gül Güneş, Nurettin Akadoi: 10.14744/hnhj.2018.51523 Sayfalar 112 - 115 Liken slerosus (LS) benin, kronik, progresif, inflamatuar ve epitel incelmesi ile karakterize bir hastalıktır. Kaşıntı ve ağrı eşlik eden semptomlardır. LS sıklıkla (%85) anogenital bölgeyi tutar. 81 yaşında bayan hasta 3 yıldır idrar yaparken zorlanma şikayeti ile polikliniğimize başvurmuştur. Jinekolojik muayenede vulvada beyaz alanlar mevcuttu. Vaginal füzyondan dolayı vaginal muayene yapılamadı. Labiumların silinmiş olduğu, üretra ve vajen oblitere olup yaklaşık 2mmlik açıklık olduğu görüldü. Üretra girişi gözlenememiştir. Sonda yerleştirilmiştir ve sondanın vajende olduğu gözlenmiştir. Transrektal ultrason muayenesine göre ise uterus 40*50mm endometrium çizgi halinde olup içinde sıvı koleksiyonu mevcuttur. Bilateral overler izlenememiştir. Mons pubis ve labia minörlerden alınan patoloji sonuçları da liken sklerozus ve liken simpleks kronikus ile uyumlu gelmiştir. Hastaya tedavi olarak topikal Klobetazol propionat merhem (2x1) ve topikal östrojen tedavisine başlanmıştır. Hastanın birinci ay takibinde idrarını daha rahat yapabildiği gözlenmiştir. Vajendeki dilatasyon ise yaklaşık 0.5 cm kadardır ve vulvanın sulkusları belirginleşmeye başlamıştır. Hastanın 3. ay takibinde vajenin yaklaşık 1.5 cm dilate olduğu olduğu görülmüştür (Resim 2). Düzenli dilatasyon yapılmasına gerek kalmamıştır. Bu hastaların düzenli aralıklarla vulvar kanser gelişimi açısından takip altında olmaları gereliliği de unutulmamalıdır. |