INTRODUCTION: The present study aims to conduct an epidemiological and clinical assessment of mole hydatiform cases in our hospi- tal within the last two years.
METHODS: This is a retrospective analysis of 87 subjects who were diagnosed with mole hydatiform in our hospital during the time period between 1 January 2012 and 1 January 2014.
RESULTS: Partial mole hydatiform was diag- nosed in 52 cases (59.8 %) whereas complete mol hydatiform was specified in 35 cases (40.2 %). When compared to women with partial mole, women with complete mole had significantly higher concentrations of beta-human chorionic gonadotropin (β-HCG) (p=0.017). The clinical and pathological diagnoses of mole hydatiform did not correlate (χ2=4.490, p=0.213). Similarly, ultrasonographic and pathological diagnoses of mole hydatiform were statistically unassociated (χ2 = 4.663, p=0.198). There were no statistically significant correlations among serum β-HCG concentrations, patient age, gravi- dity, parity and abortus number.
DISCUSSION AND CONCLUSION: There are different results in different studies about incidence of mole hydatiform for our country in the literature. Effective contraceptive methods should be expanded to diminish incidence of molar pregnancy, especially in elderly women.
GİRİŞ ve AMAÇ: Hastanemizde son iki yılda tanı konulan mol hidatiform olgularını epidemiyolojik ve klinik bakımdan değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, 1 Ocak 2012 ve 1 Ocak 2014 tarihleri arasında hastanemizde gerçekleştirilen histopatolojik inceleme sonucu tanı konulan 87 mol hidatiform olgusu geriye dönük olarak incelenmiştir.
BULGULAR: Değerlendirilen 87 mol hidatiform olgusunun 52’sine (% 59.8) parsiyel mol ve 35’ine (% 40.2) komplet mol tanısı konuldu. Komplet mol olgularının ortalama serum be- ta-human koryonik gonadotropin (β-HCG) seviyeleri anlamlı olarak yüksekti (p=0.017). Mol hidatiform olgularına ait klinik ve patolojik tanıların birbiriyle ilişkili olmadığı belirlenmiştir (χ2=4.490, p=0.213). Benzer biçimde, ultrasonografik ve patolojik tanılar da birbiriyle ilişkili değildi (χ2 = 4.663, p=0.198). İn- celenen olguların serum β-HCG düzeyleriyle yaşı, graviditesi, paritesi ve abortus sayısı arasında anlamlı bir korelasyon bulunamadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ülkemizde mol hidatiform görülme sıklığı ile ilgili literatürdeki farklı çalışmalarda farklı veriler bulunmaktadır. Özellikle ileri yaş kadınlarda molar gebelik sıklığının azaltılması için etkin kontraseptif yöntemler yaygınlaştırılmalıdır.