ARAŞTIRMA MAKALESI | |
1. | Künt Dalak Travmalarında Karbondioksit Anjiyografisinin Yeri The Role of Carbondioxide Angiography in Blunt Splenic Trauma Aslıhan Semiz Oysu, Kyung J. Cho, Sinan ŞahinSayfalar 59 - 64 GİRİŞ ve AMAÇ: Künt dalak yaralanmasında dijital substraksiyon anjiyografi tanı ve tedavide önemli rol oynar. Karbondioksit düşük maliyetli, allerji riski ve bilinen toksisitesi olmayan alternatif bir intravasküler kontrast maddedir. Bu çalışmada künt dalak travması olan olgularda karbondioksit anjiyografisinin etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Künt dalak travması bulguları saptanarak embolizasyon öncesinde iyotlu kontrast madde ve karbondioksit kullanılarak anjiyografisi yapılmış olan 7 olgunun bulguları retrospektif olarak değerlendirildi. BULGULAR: Yedi olgunun tümünde anjiyografide laserasyon ile uyumlu splenik avasküler alanlar izlendi. İki olguda aktif ekstravazasyon, 3 olguda yıldızlı gökyüzü manzarası, 2 olguda arteriyovenöz şant mevcuttu. Beş olguda kontrast madde ekstravazasyonu saptanmadı. Karbondioksit kullanılarak yapılan anjiyografide bunlara ek olarak 2 olguda daha aktif ekstravazasyon görüldü. Tüm olgularda splenik arter veya dallarına yönelik embolizasyon gerçekleştirildi. Girişim sonrasında olguların tümünde hemodinamik stabilizasyon sağlandı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Künt dalak travması olan olgularda anjiyografide iyotlu kontrast maddeye ek olarak karbondioksitin de kullanımı ile aktif ekstravazasyonun saptanabilirliği artabilir. Ayrıca ekstravazasyon daha santral enjeksiyonlarda daha erken aşamada lokalize edilerek travma olgularında uygulanacak girişimin hızlanması sağlanabilir. |
2. | Akut Yanık Nedeniyle Hospitalize Edilmiş Çocuklarda Travma Sonrası Stres Bozukluğu Prevalansı The Prevalence of Posttraumatic Stress Risorder in Children Hospitalized for Acute Burn Dilek Güntepe, Ufuk Buluğ, Işılay Altıntaş, Hakan Yanar, Ülkü GöktürkSayfalar 65 - 71 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yanık nedeniyle yatarak tedavi görmüş okul çağı çocuklarında, uzun dönem sonrasında görülen travma sonrası stres belirtilerini ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) prevalansını incelemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2001 ve Aralık 2006 arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Yanık Ünitesinde yatarak tedavi görmüş, yanık gerçekleştiğinde 5-12 yaşları arasında olan 20 çocuk ve ailesi çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmada Veri Toplama Formu, Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve şizofreni Görüşme Çizelgesi – şimdi ve Yaşamboyu Versiyonu (ÇDŞG-ŞY)-TSSB Eki ve Çocuklar için Travma Sonrası Stres Tepki Ölçeği (TSS-TÖ) kullanılmıştır. BULGULAR: 20 çocuktan oluşan çalışma grubundaki hastaların 13’ü erkek (%65), 7’si kız (%35) olup yanık sırasındaki yaş ortalaması 6.65±1.81, şimdiki zaman yaş ortalaması ise 9.65±2.56 olarak saptanmıştır. Yanık nedeni olguların 11'inde (%55) haşlanma, 5'inde (%25) alev, 4'ünde (%20) elektrikti. Bu çalışma grubu için TSSB prevalansı %30 bulunmuş olup, travma sonrası stres (TSS) tepkisi düzeyi çocukların %75’inde yüksek bulunmuştur. Yeniden yaşantılama ve artmış uyarılmışlık belirtileri sık görülürken, kaçınma belirtileri daha az sıklıkta görülmüştür. TARTIŞMA ve SONUÇ: Yanık sonrası gelişen TSSB sıklığı açısından, çalışmamız, alanındaki literatürle uyumlu bulgular vermiştir vermiştir. Bununla birlikte, TSSB tanısı almayan olguların da büyük çoğunluğunda, travma sonrası stres belirtileri yüksek saptanmıştır. |
3. | Yanıklı Çocuklarda Gelişen Anksiyete Belirtileri ile İlgili Ailelerin Farkındalığı The Parental Awareness of Chıld's Anxiety Symptoms Following Acute Burn Dilek Güntepe, Ufuk Buluğ, Işılay Altıntaş, Hakan Yanar, Ülkü GöktürkSayfalar 72 - 79 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yanık sonrasında çocuklarda görülen anksiyete belirtileri ile ilgili ailelerin farkındalıklarını değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Yanık Ünitesinde yatarak tedavi görmüş, yanık gerçekleştiğinde 5-12 yaşları arasında olan 20 çocuk ve ailesi Veri Toplama Formu, Çocuklar için Anksiyete Bozukluklarını Tarama Ölçeği (ÇATÖ) - Anne Baba Formu ve Çocuk Formu, Çocuklar için Travma Sonrası Stres Tepki Ölçeği (TSS-TÖ), Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve fiizofreni Görüşme Çizelgesi – şimdi ve Yaşamboyu Versiyonu (ÇDŞG - ŞY)- TSSB Eki kullanılarak incelenmiştir. BULGULAR: 20 yanıklı çocuk için (13 erkek, 7 kız) yanık sırasındaki yaş ortalaması 6.65±1.81, şimdiki zaman yaş ortalaması 9.65±2.56 olarak saptanmış olup yanık nedeni olguların 11'inde (%55) haşlanma, 5'inde (%25) alev, 4'ünde (%20) elektrikti. ÇATÖ’nün en yüksek oranda işaret ettiği anksiyete bozukluğu seperasyon anksiyetesi bozukluğuydu. Anne babanın değerlendirdiği ÇATÖ anksiyete puanları ile TSS-TÖ puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmamıştır. Çocuğun ifade ettiği ÇATÖ anksiyete puanları ile TSS-TÖ arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır (p=0.0001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Yanıklı çocukları olan ailelerin, çocukta gelişebilecek duygusal ve davranışsal belirtilerle ilgili farkındalıklarının arttırılması gerekmektedir. |
OLGU SUNUMU | |
4. | Huzursuz Bacak Sendromlu Hastalarda Transkranial Ultrasonografinin Tanıdaki Yeri; İlk Sonuçlarımız Diagnostic Value of Transcranial Sonography in Patients with Restless Legs Syndrome; Preliminary Results Emir Şilit, M. Cem DönmezSayfalar 80 - 83 Huzursuz bacak sendromu (HBS), bacaklarda anormal duyular olarak tanımlanan kronik bir rahatsızlıktır. Hastalığın, fizyopatolojik mekanizması henüz yeterince açıklanamamıştır. Bazı araştırmacılar, transkranial ultrasonografide (TKUS) beyin sapında bir takım yapısal değişiklikler tanımlamıştır. Biz bu çalışmada, TKUS’de özellikle substantia nigra (SN)’da daha önce de tanımlanmış olan hipoekojenitenin, HBS’lu hastalarda tanı kriteri olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştırmak istedik. Bu amaçla 18 HBS’lu hasta ve 18 sağlıklı kontrol grubuna TKUS incelemesi yaptık. İncelemede beyin sapında SN lokalizasyonuna uyumlu ekojenik bölge alanını manuel olarak ölçtük. Bilateral ekojenik bölgenin toplam alanı <0.20 cm2 ve altında ise bu durumu SN hipoekojenitesi olarak tanımladık. HBS’lu hastalarda kontrol grubuna göre daha yaygın olan SN hipoekojenitesinin (sırasıyla, %77 ve %16), duyarlılığını %77,7, özgüllüğünü %83,3, positif kestirim değerini % 82,3, doğruluk oranını %80,5 bulduk. Hastalık süreci ve hasta yaşı ile bulgularımız arasında korelasyon saptamadık. Elbette daha geniş gruplarla ve parametrelerle ileri çalışmalara ihtiyaç var ancak biz bu ön çalışma bulgularımıza göre TKUS’nin HBS tanısında ek tanı kriteri olarak kullanılabileceğini düşünüyoruz. |
ARAŞTIRMA MAKALESI | |
5. | İlk Kez Akut Romatizmal Atefl Tanısı Alan Hastaların Epidemiyolojik, Klinik ve Laboratuvar Yönünden Değerlendirilmesi Evaluation of The Patients Who Have Diagnosed for The First Time as Acute Rheumatic Fever With Respect to Epidemiological, Clinical and Laboratory Findings Mehmet Veysel Bayoğlu, Duygu Sömen Bayoğlu, Nihal Karatoprak, Çağatay Nuhoğlu, Nevzat Aykut Bayrak, Ömer CeranSayfalar 84 - 90 GİRİŞ ve AMAÇ: Akut romatizmal ateş (ARA) tanısı ilk kez konan hastaların epidemiyolojik, klinik ve laboratuar yönünden değerlendirilmesi. YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2000 ile Mayıs 2006 tarih-eri arasında ilk kez ARA tanısı alan 107 hasta retrospektif olarak incelendi. Vakalar, yaş gruplar›na, cinsiyetlerine, görüldüğü mevsime, majör ve minör kriterlere, destekleyici bulgulara, minör bulguların cinsiyet ve yaş gruplarına dağılımına, minör bulguların sedimantasyonla ilişkisine göre incelendi. Ayrıca artritli vakalar tutulan eklemlerine göre, karditli vakalar kapak lezyonlarının dağılımına, karditin klinik derecesine göre değerlendirildi. BULGULAR: Hastalarımızın yaş ortalaması 10,6±2,8 yıl olarak tespit edildi. Erkek/kız oranı 2,2 bulundu. Bu oran önceki yayınlara göre daha yüksekti. Hastalarımızın majör bulgulara göre dağılımını incelediğimizde, en çok görülen majör bulgunun artrit olduğu saptandı. İkinci sırada kardit, 3. sırada kore, 4. sırada ise eritema marginatum (EM) yer almaktaydı. Subkutan nodül hiç görülmedi. Yaptığımız çalışmada istatistiksel olarak kız hastalarda erkeklere göre kardit, erkek hastalarda kızlara göre artrit görülme oranı anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Akut faz reaktanları yüksekliği en sık rastladığımız minör bulguydu. Sırasıyla ateş, elektrokardiyoramda (EKG) PR uzaması, artralji gördüğümüz diğer bulgulardı. Geçirilmiş streptokok enfeksiyonuna ait bulgular arasında en sık rastlanılan bulgu “Anti Streptolizin O” (ASO) yüksekliğiyken, sırasıyla diğer bulgular tonsillit öyküsü ve pozipozitif boğaz kültürüydü. Eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) yüksekliği görülme oranı % 92,5 ve C-reaktif protein (CRP) yüksekliği görülme oranı %82’ydi. ESR yüksekliği olan hastalarda, olmayanlara göre kore görülme oranı daha düşüktü (p<0.05). Artritli hastalarda en sık tutulan eklemler sırasıyla ayak bile¤i, ikinci sıklıkla diz, daha sonra sırasıyla el bileği, kalça, interfalangiyal eklem, dirsek, intertarsal eklem ve omuzdu. Karditli hastalarda kardit ağırlık derecesine göre en sık hafif kardit görülmekteydi. Valvüliti olan hastalarda en sık görülen bulgu izole mitral yetersizliğiydi (MY). Daha sonra sırasıyla MY+AY (aort yetersizliği) ve izole AY gelmekteydi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgularım›zın bir bölümü önceki araştırmaların sonuçlarıyla benzer özellikler sergilerken, bazı parametrelerde farklılıklar olduğu görülmektedir. Olgu sayı mızın az olması çelişkili sonuçları açıklayabilir. Bu nedenle hastalığın klinik ve laboratuar özelliklerinin ülkemizde olası farklılıklarını ortaya koymak üzere çok merkezli ve geniş serili araştırmalara gereksinim vardır. |
6. | Yetişkin Hemodiyaliz Hastalarında “Sevalemer” Reçetesinde, Düzeltilmiş Ca ve Normal Ca arasında Fark Var mı? Adult Patient in Hemodialysis of Whom, “Sevalemer” Prescription Ca and Adjust Ca Between are There Difference? Yazar H., Başarılı MK, Büyükbaş S., Kayhan BCSayfalar 91 - 97 GİRİŞ ve AMAÇ: Düzeltilmiş Ca terimi (dzCa), hemodiyaliz camiasında klinik kullanımda ve tedavi protokolleri düzenlemelerinde, yeni bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Az sayıda araştırma olmasına rağmen, klinisyenler tarafından kısa sürede kabul gören bu kavram, özellikle son yllarda geri ödeme kurumlarınca tanımlanmış, bazı ilaçların reçete edilmesinde range aralıkları bile belirlenmiştir (sevalemer kriterleri; BUT 2008). K/DOQI’ a göre dzCa 8,4-9,5 mg/dl ve dzCaxP ise, 55’in altı hedef değerler olarak belirlenmiştir. Öte yandan, tüm bu klinik kullanım gerçeklerine rağmen, laboratuarlarda test sonuçları nın dzCa değeri olarak klinisyenlerin hizmetine sunulmaması ise dikkat çekicidir. Amacımız, Ca ile dzCa arasında, sevalemer reçete yazılması açısından, dikkate değer bir fark olup olmadığının ortaya konulmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya katılan tüm hasta gruplarının izinleri alınmış ve veriler 12 ay boyunca özel hazırlanan formlarda, sorumlu hekim tarafından arşivlendirilmiştir. Çalışmaya dahil edilen hastalar, bikarbonatlı hemodiyaliz tedavisi gören yetişkin bireyler olup, periton diyalizli ve pediatrik hasta grupları, dahil edilmemişlerdir. Hastaların kan serumunda; albumin, iPTH, Ca ve P’a bakılarak, Ca, dzCa, CaxP, dzCaxP değerleri istatistiksel açıdan incelenerek, sevalemer reçete kriterlerinde ortaya çıkması muhtemel farklılıklar tespit edilmeye çalışılmıştır. Hastalar; GrupA (her iki durumda reçete yazı labilecek hasta sayısı), GrupB (dzCaxP değerlerine göre ilaç kullanmaması gereken) ve GrupC (dzCaxP değerlerine göre ilaç kullanması gereken hasta sayısı) olarak, üç kategoride değerlendirilmiştir. Numuneler prediyaliz alınmış ve Vitros FS 5.1 ile Vitros 950, Abott Architect 2000 SR, Beckman Coulter Access 2 cihazları ile çalışılmıştır. BULGULAR: Çalışmada CaxP değerleri ve dzCaxP arasında kayda değer bir çıkmamıştır (p >0,05). Ancak bu durum, sevalemer reçetesi açısından incelendiğin de ise, yani; CaxP ve dzCaxP değerleri kullanarak yazılan reçeteler arasında, istatistiksel açıdan fark çıkmıştır (tablo2, Grup B ve Grup C, p<0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmada; laboratuarlarda, kan albumin değerleri dikkate alınarak gerekli olan hastalarda, Ca yerine düzeltilmiş Ca değerinin sonuç olarak verilmesi ve tedavi protokolleri düzenlenirken, dzCa de¤erlerinin göz’ ardı edilmemesi gerekliliği sonucuna ulaşılmıştır. |
OLGU SUNUMU | |
7. | Ventriküler Miksomayı Taklit Eden Sağ Kalp Enfektif Endokarditi Right-Side Infective Endocarditis Mimicking A Ventricular Myxoma Ali Acar, Vedat Turhan, Yılmaz Cingözbay, Ahmet Turan Yılmaz, Mehmet Çoban, Mehmet Uzun, Bilal Kaan İnan, Oral ÖncülSayfalar 98 - 100 Otuz dokuz yaşındaki erkek hasta üç aydır tekrarlayan yüksek ateş, iştahsızlık ve halsizlik şikayetleri nedeniyle hastanemize yatırıldı. Tıbbi özgeçmişinde konjenital kalp hastalığı, intravenöz madde bağımlılığı veya damar içi girişim gibi bir risk faktörü yoktu. Transözafagial ekokardiografide sağ ventrikül apeksinde lokalize 32x13 mm boyutlarında kitle ve birinci derecede pulmoner yetmezlik saptandı. Kardiyak miksoma tanısı konularak kitle cerrahi olarak çıkarıldı. Kitlenin patolojik incelemesinde endokardiyum ve miyokardiyumu tutan süpüratif inflamasyon bulguları saptandı buna karşın miksoma ile ilişkili patolojik bulguya rastlanmadı. Tekrarlayan kan kültürlerinde Staphylococcus epidermidis izole edildi. Histopatolojik ve kan kültürü pozitifliği sonuçlarıyla enfektif endokardit tanısı konuldu. Hasta cerrahi ve antimikrobiyal (vankomisin ve gentamisin) kombinasyonuyla başarılı bir şekilde tedavi edildi. |
8. | Strabismus Fiksuslu İki Olguda Cerrahi Yaklaşımımız Our Surgical Approach in Two Cases With Strabismus Fixus Ahmet F. Nohutçu, Didem Esen, Ahmet ElbaySayfalar 101 - 103 Strabismus fiksus ilerleyici ezotropya gelişimiyle sonuçlanan göz hareketlerinde fliddetli kısıtlılıkla karakterize bir hastalıktır. Strabismus fiksus olgularının tedavi yönetimi zordur. Bu çalışmada strabismus fiksuslu iki olgunun cerrahi tedavisi sunulmuştur. |
9. | Peroperatif Cerrahiden Bağımsız Sinir Yaralanmaları: Olgu Sunumları ve Literatürün Gözden Geçirilmesi Perioperative Surgery Unrelated Nerve İnjuries; Case Reports and Review of The Literature Taşkan Akdeniz, Tuncay Kaner, İbrahim TutkanSayfalar 104 - 107 Bazen nöroşirürjiyen ”cerrah başarılı bir sağ laminotomi sonrası sol uyluk yanıcı ağrısında ne yapmalıdır” veya “yeni doğmuş bebeğini kucağına alan anne normal doğum sonrası gelişmiş düşük ayağı üzerine basmalımıdır” gibi tatsız sorulara yanıt vermek zorunda kalabilir. Peroperatif sinir yaralanmaları hem cerrah hem de anestezist için hala önemli tıbbi ve adli problemlerdir. Biz bu çalışmamızda peroperatif periferik sinir yaralanmaları gözlenen olgularımızı sunduk ve tartıştık. |