ISSN: 2630-5720 | E-ISSN: 2687-346X
HAYDARPAŞA NUMUNE MEDICAL JOURNAL - Haydarpasa Numune Med J: 60 (3)
Cilt: 60  Sayı: 3 - 2020
DIĞER
1. 
Front matter

Sayfalar I - VII

ARAŞTIRMA MAKALESI
2. 
Yeni Tanı Çölyak Hastalarında Postural Ortostatik Taşikardi Sendromu Ve Doku Transglutaminaz Antikor Düzeyleri, HLA Doku Grubu İle İlişkisi
Postural Orthostatic Tachycardia Syndrome in Pediatric Patients with Celiac Disease and Relationship with Tissue Transglutaminase Antibody Levels and HLA Tissue Group
Elif Erolu, Esra Polat
doi: 10.14744/hnhj.2020.04557  Sayfalar 211 - 214
GİRİŞ ve AMAÇ: Çölyak hastalığı tahıllardaki glutenle tetiklenen otoimmün bir hastalıktır. İntestinal sistem dışında birçok sistemde etkilenme görülebilir. Bunlardan biri otonom sinir sistemidir. Postural ortastatik taşikardi sendromu etyolojisinde de otoimmunitenin yeri tartışılan bir konudur. Biz de yeni tanı almış ve glütensiz diyet henüz başlanmamış hastalarda POTS varlığını ve serum antikor düzeyleri ve HLA doku grubu ile ilişkisini araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yeni tanı almış ve henüz glütensiz diyet başlanmamış olan hastaların doku grupları ve doku transglutaminaz IgA düzeyleri (Anti-Tg IgA) düzeyleri kayıt edildi. Ortostatik semptomları olan Çölyak hastalarına aktif ayakta testi uygulandı. Tüm hastalara ekokardiyografi, 12 derivasyon ekg ve anemi ve sistemik hastalık araştırması yapıldı. POTS tanısı, sistemik hastalık, anemisi olmayan, 6 aydır ortostatik şikayetler tanımlayan ve aktif ayakta testi pozitif saptananlara konuldu. Yatay pozisyondan dikey pozisyona geçildiğinde; ilk 10 dakikada kalp hızının 40/dakika artması veya kalp hızının 120/ dakikanın üzerine çıkması ve kan basıncında sistolik/diastolik 20/10 mmHg’dan fazla düşme olmaması durumunda test pozitif kabul edildi.
BULGULAR: Çalışmaya alınma kriterlerini sağlayan 47 hastadan POTS pozitifliği 16 hastada (%34) saptandı. POTS pozitif olanlarda kız cinsiyeti (%62.5) erkek cinsiyetinden (37.5) daha fazla idi (p=0.023). Anti-Tg IgA düzeyi 200 U/ml üzerinde olan 31 hastadan 13’ünde (%41) POTS pozitif iken Anti-Tg IgA düzeyi 200 U/ml’ nin altında olan 16 hastanın 3 tanesinde (%18) POTS pozitif saptandı (p=0.04). Yirmibir hastada HLADQ2, 4 hastada HLADQ8, 15 hastada HLADQ2 ve HLADQ8 pozitifliği mevcuttu. HLADQ2 ve HLADQ8 birlikte pozitif saptanan 15 hastadan POTS pozitif olan 9 hasta (%65) mevcut idi, sadece HLADQ2 pozitif saptanan 21 hasta arasında 7 hastada POTS pozitifliği (%33) mevcuttu ve bu oran artmış bulundu (p=0.04).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda, Anti-Tg IgA düzeyi ile ve HLADQ2 ve DQ8 birlikteliğiyle POTS sıklığının arttığını gösterdik. Bu durum, POTS’un otoimmun kökenli bir hastalık olduğunu desteklemektedir. Çölyak hastalığı olan çocuklarda ortostatik semptomlar varlığında POTS varlığı akılda bulundurulmalıdır.

3. 
Diabetik Makula Ödeminin Ranibizumab ile Tedavisinde Epiretinal Membranın Etkisi
The Effects of Epiretinal Membrane on the Treatment of Diabetic Macular Edema with Intravitreal Ranibizumab
Yalçın Karaküçük, Süleyman Okudan
doi: 10.14744/hnhj.2019.09226  Sayfalar 215 - 220
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma daha önce tedavi almamış, epiretinal membranı (ERM) olan ve ERM' si olmayan diabetik makula ödemli (DME) hastalarda ranibizumab tedavisinin yanıtını karşılaştırmayı amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Diabetik makula ödemi olan 71 hastanın 71 gözü geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastalar DME' si olup ERM' si olmayan [ERM(-)] grup (𝑛 = 34) ve DME' si ve ERM’ si olan [ERM(+)] grup (𝑛 = 34) şeklinde ayrıldı. En iyi düzeltilmiş görme keskinliği (BCVA), merkezi makula kalınlığı (CMT) ve foveaaltı koroid kalınlığı (SFCT) değerlendirildi.
BULGULAR: ERM (-) ve ERM (+) hastalar arasında yaş ve cinsiyet dağılımı açısından anlamlı fark yoktu (p=0.052, p=0.96, sırasıyla). Her iki grupta CMT birinci, ikinci ve üçüncü ayda anlamlı bir azalma gösterdi (her iki grupta herbiri için p<0.01). Aynı zamanda, her iki grupta BCVA ikinci aydan itibaren anlamlı artış gösterdi (ERM (-) grupta p= 0.044 ve ERM (+) grupta p=0.006). ERM (-) ve ERM (+) grupta CMT ve BCVA başlangıçta, birinci ayda, ikinci ayda ve üçüncü ayda anlamlı farklı değildi. ERM (-) grupta SFCT başlangıç değerleri ile karşılaştırıldığında birinci ayda, ikinci ayda ve üçüncü ayda anlamlı şekilde azaldı (p=0.001, p<0.001, p<0.001, sırasıyla). ERM (+) grupta SFCT başlangıç değerleri ile karşılaştırıldığında birinci ayda değişmedi (p=0.389) fakat ikinci ve üçüncü ayda anlamlı olarak azaldı (p<0.001, p=0.001, sırasıyla).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Üç aylık çalışmaya dayanarak, aylık uygulanan üç ranibizumab enjeksiyonunun, ERM' si olan veya olmayan diabet hastalarında istatistiksel açıdan anlamlı olarak görsel aktivitede iyileşme ve CMT ve SFCT' de düşüş sağladığını saptadık.

4. 
Patellar Kondromalazinin Klinik ve Manyetik Rezonans Görüntüleme Bulguları Arasındaki Korelasyonun Değerlendirilmesi
Evaluation of Correlation between Clinical and Magnetic Resonance Findings of Patellar Chondromalacia
Deniz Özel, Mustafa Çağlar Kır, Mehmet Öncü
doi: 10.14744/hnhj.2020.82504  Sayfalar 221 - 225
GİRİŞ ve AMAÇ: Dizde manyetik rezonans inceleme endikasyonunu belirleyebilen kondromalazinin klinik bulgu ve manyetik rezonans görüntüleme özellikleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmek ve yeni bir kıkırdak doku durumu göstergesi tanımlamak.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma Mayıs 2017 - Şubat 2019 tarihleri arasında yapıldı. Diz ağrısı klinik olarak kondromalazi varlığı için anlamlıysa, vizüel analog skor (VAS) ve Kujala ön diz ağrı skoru (ÖDAS) kaydedildi. MRG değerlendirmesinde, ortalama patellar kalınlık (OPK) ve MRG derecesini birlikte değerlendirmek için patellar kıkırdak skoru (PKS) tanımlandı.
BULGULAR: İleri kondromalazi kadınlarda daha yaygındı. (p <0.01) Yaş ile MRG derecesi arasında pozitif bir korelasyon vardı ve korelasyon katsayısı 0.56 olarak hesaplandı.
Klinik ilişki için PKS, OPK (ortalama kıkırdak kalınlığı) ve MRG derecelerinin karşılaştırılmasında PKS ile en yüksek korelasyon katsayısı elde edildi. VAS ve ÖDAS ile ileri kondromalaziyi tanımlamak için ROC analizinde kesme değerleri sırasıyla 3 ve 80 idi. ÖDAS, VAS ile karşılaştırıldığında ileri kondromalazi için üstün bir klinik gösterge idi. Yaş ve cinsiyet ilişkileri gibi diğer demografik bulgular literatürle uyumlu idi.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Diz durumunu belirlemek için VAS'yi ÖDAS gibi fonksiyonel ölçümlerle birleştirmek için potansiyel olarak daha iyi bir yöntem tanımlanmış olup, MRG endikasyonu değerlendirmesinde belirleyici olabilir. Yeni bir bakış açısı olarak, PKS hem ortalama patellar kalınlık hem de manyetik rezonans derecelendirmesinden oluşan kondral klinik durumun en iyi göstergesi idi.

5. 
Testis Tümörlerinde 10 Yıllık Deneyimimiz
Our 10 years’ Experience in Testicular Tumors
Senad Kalkan, Selahattin Çalışkan
doi: 10.14744/hnhj.2020.68095  Sayfalar 226 - 228
GİRİŞ ve AMAÇ: Testis tümörleri genç erkeklerde görülen, diğer ürolojik malignitelere oranla düşük insidanslı bir hastalıktır. Çalışmamızda son 10 yıllık testis tümörü olgularının sonuçlarını paylaşmak istedik.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2009 ile Ocak 2019 yılları arasında testis tümörü öntanısıyla kliniğimizde opere edilen hastalar retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, laboratuar sonuçları ve patoloji sonuçları kayıt edildi. Patoloji raporunda benign tümör, kronik inflamasyon rapor edilen hastalar çalışmaya alınmadı.

BULGULAR: Çalışmaya 131 hasta dahil edildi. Hastalar 21 ile 90 yaş aralığında olup ortalama yaş 37.16+12.18 yıl idi. Germ hücreli tümör 125 hastada, sex-kord stromal tümör 3 hastada rapor edildi. Kalan 3 hastanın ikisinde liposarkom, birinde lenfoma tespit edildi. Germ hücreli tümör (GHT) rapor edilen hastaların 39.2%’ sinde seminom, 60.8%’ inde seminom dışı germ hücreli tümör mevcuttu. Seminom dışı germ hücreli tümör tespit edilen 76 hastanın; 65’inde (85.52%) mikst GHT, 7 (9.21%) hasta embriyonel karsinom ve 4(5.26%) hastada teratom saptandı.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastaların büyük çoğunluğu germ hücreli tümörlerden oluşmaktaydı. En sık görülen mikst germ hücreli tümörler olup 2. sıklıkta seminomlar gözlendi.


6. 
Behçet Hastalığı Birlikteliği Olan Üveitlerin Uzun Süreli Takiplerinde Görsel Sonuçlar
Long Term Visual Outcomes of Uveitis Associated with Behcet’s Disease
Selim Bölükbaşı, Yılmaz Özyazgan
doi: 10.14744/hnhj.2020.94557  Sayfalar 229 - 233
GİRİŞ ve AMAÇ: İlk başvuru tarihleri 1977-1987 ve 2000-2010 yılları arasında olan hastaların görsel prognozlarını kıyaslayarak buna etki eden faktörleri irdelemeyi amaçlamaktayız.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu retrospektif, gözlemsel çalışmaya 200 hastanın (48 kadın, 152 erkek) 382 gözü dahil edildi. İlk başvuru tarihleri 1977-1987 yılları arasında olanlar Grup1, 2000-2010 tarihleri arasında olanlar ise Grup 2 olarak sınıflandırıldı. Grup 1’de 100 hastanın 194 gözü, Grup 2’de 100 hastanın 188 gözü bulunuyordu. Hastaların dosyaları üzerinden her vizitte, en iyi düzeltilmiş görme keskinliği, biomikroskopik ve indirekt oftalmoskopik muayene bulguları, yaşı, cinsiyeti, göz tutulumunun tek veya çift taraflı oluşu, geçirdiği atak sayısı ve atakların aralıkları, oküler bulgular ve komplikasyonları, kullandıkları antiinflamatuar ve immunsupresif ilaç tedavileri ayrıca izlem başlangıcı ve sonundaki hasarın derecelendirilmesi not edilerek değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların %76’sı erkek, % 24’ü kadındı. Hastaların üveitle ilk başvuru yaş ortalaması 29 idi. Oküler tutulum % 91 çift taraflıydı. Grup 1’de ortalama atak sayısı 4.21 iken Grup 2’de 3.25 idi. Kaplan-Meier survival analiz yöntemiyle iki grup kıyaslandığında Grup 1’de %64.50’sinde potansiyel görme keskinliği kritik görme derecesi olan 0.1’in altına düşerken Grup 2’de bu değer %48.81 idi. (Log Rank: 11.44, p<0.001). Ortalama takip sonu evresi 1. Grupta 3.24, 2. Grupta 2.47 idi (p<0.001). Ortalama takip sonu en iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri ise 1. Grupta 0.41, 2. Grupta ise 0.65 olarak bulundu (p<0.001).

TARTIŞMA ve SONUÇ: 2000’li yıllarda Behçet hastalığına bağlı üveitlerin vizüel prognozu; oküler atakların daha sıkı takibi, ciddi posterior üveiti olan hastalara azatioprin, siklosporin gibi immunsupresanların yerinde ve zamanında kullanımı ve seçilmiş olgulara da uygulanan yeni tedavi ajanlarının etkisiyle 1980’li yıllara göre daha seviyededir.

7. 
Renal Hücreli Kanser Nedeniyle Uygulanan Parsiyel Nefrektomide Cerrahi Teknik Sonuçları Etkiliyor mu? Tek Merkez 'MIC' Skoru ve 'Trifecta' Sonuçları
Does the Surgical Technique Affect the Results of Partial Nephrectomy Performed for Renal Cell Carcinoma? Single-center 'MIC' Score and 'Trifecta' Results
Abdurrahman İnkaya, Ahmet Tahra, Resul Sobay, Eyüp Veli Küçük, Uğur Boylu
doi: 10.14744/hnhj.2018.32559  Sayfalar 234 - 240
GİRİŞ ve AMAÇ: Amaç: Renal Hücreli Kanser (RHK) nedeniyle açık (APN), laparoskopik(LPN) ve robot yardımlı parsiyel nefrektomi (RPN) uyguladığımız hastalarınMIC (Marjin, İskemi, Komplikasyon) skoru veTrifecta sonuçlarını bildirmek.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2007 ile ağustos 2018 tarihleri arasında böbrek tümörü nedeniyle açık parsiyel nefrektomi (APN) n: 58, laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) n: 32 ve robot yardımlı parsiyel nefektomi (RPN) n: 126 uyguladığımız vakaların demografik özellikleri, tümör özellikleri, perioperatif ve post operatif veriler ve komplikasyonlar, histopatolojik özellikleri retrospektif olarak değerlendirildi. Böbrek tümörleri için nefron koruyucu cerrahi sonuçlarını bildirmede cerrahi sınır negatifliği, iskemi süresinin 20 dakikanın altında olması ve komplikasyon olmaması oranlarını içeren MIC Skoru ile cerrahi sınır negatifliği, perioperatif komplikasyonlar ve glomerul filtrasyon oranının (GFR) >%90 korunması parametlerini içeren ‘trifecta’ oranları ile sonuçlarımızı bildirmeyi amaçladık.
BULGULAR: RPN hastanede kalış ve tahmini kanama miktarında APN tekniğine üstün bulundu. Transfüzyon oranı ve tüm komplikasyonlar üç teknikte de benzer bulundu. APN'de daha kısa operasyon süresi ve iskemi süresi olmasına rağmen daha yüksek miktarda kan kaybı ve hastanede kalış süresi mevcut idi. Cerrahi sınır pozitifliğinde ve GFR'nin>%90 korunmasında her üç teknik arasında anlamlı fark bulunmadı. Sıcak iskemi süresi ortalama 23.6 dk ile en uzun LPN'de, ardından ortalama 18.4 dk ile RPN ve ortalama 16.6 dk ile APN'de en kısa tespit edildi.(p=0.003) Açık ile robotik teknik arasındaki fark anlamlı değilken LPN tekniğinde sıcak iskemi süresi anlamlı olarak uzundu. MIC skoru oranımız APN'de %79, LPN'de %71 ve RPN'de %81.7 bulundu.(p=0.04) Trifectaoranlarımız APN'de % 87, LPN'de %87.5 ve RPN'de %93.6 olarak gerçekleşti. (p=0.128)
TARTIŞMA ve SONUÇ: RHK için uygulanan parsiyel nefrektomi sonuçlarını bildirmede hem ''MIC skoru sistemi'', hem ''Trifecta'' sistemi kullanımı kolay ve tekrar edilebilir sistemler olduğundan objektif bir standardizasyon sağlayabilir. RPN düşük komplikasyon oranları, daha kısa operasyon süresi, açık cerrahiye benzer sıcak iskemi oranları ve onkolojik sonuçlar ile açık parsiyel nefrektomiye en güçlü alternatif tekniktir.

8. 
Kadın ve Erkek Fibromiyalji Hastalarinda Deri Bulguları
Dermatological Findings in Female and Male Fibromyalgia Patients
Müge Kepekçi, Berna Ürkmez, Emre Araz, Özgür Taşpınar, Murat Erdugan, Ilteriş Ahmet Şentürk
doi: 10.14744/hnhj.2018.98705  Sayfalar 241 - 245
GİRİŞ ve AMAÇ: Fibromiyalji sendromu (FMS), yaygın kas iskelet sistemi ağrısı ve vücudun bazı noktalarında aşırı hassasiyet ile karakterize kronik bir hastalıktır. Çalışmamızın amacı, kadın ve erkek FMS tanısı alan hastalar ile kadın ve erkek sağlıklı gönüllüler arasında dermatolojik bulgular açısından fark olup olmadığını araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: FMS tanısı konmuş 60 gönüllü kadın hasta ve 60 gönüllü erkek hasta çalışma grubuna alınırken; sağlıklı gönüllülerden oluşan 60 kadın ve 60 erkek ise kontrol grubuna alındı. Tüm katılımcılara ilk başvurularında Fibromiyalji Etki Anketi (FIQ) ve Beck Depresyon Ölçeği (BDI) uygulandı. Tüm katılımcıların cilt kontrolleri dermatoloji uzmanı tarafından yapıldı ve dermatolojik tanıları kaydedildi. Her iki grupta yer alan hastaların sonuçları karşılaştırıldı ve istatistiksel olarak anlamlı farklılıkların olup olmadığına bakıldı.
BULGULAR: Dermatolojik tanılar incelendiğinde, Lichen Simplex Kronikus tanısı, FMS'li kadın hasta gurubunda, sağlıklı kadın katılımcılara göre istatistiksel olarak anlamlı daha yüksek olarak tespit edildi (p=0.006).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma sonucu bize FMS'li hastalardaki dermatolojik muayeneye, bütünsel muayene yaklaşımında daha fazla önem verilmesi gerektiğini düşündürmektedir.

9. 
Anneden transplasental yolla bebeğe geçen Anti-Hbs antikorlarının HBV aşısı ile oluşan immünizasyona etkisi ve bu pasif geçen Anti-Hbs antikorların doğal seyri
The Effects of Anti-HBs Antibodies Passed through Transplacental Route on Immunization Induced by HBV Vaccine and Natural Course of Passively Transmitted HBs Antibodies
Enver Atay, Aysu Say
doi: 10.14744/hnhj.2020.69335  Sayfalar 246 - 249
GİRİŞ ve AMAÇ: Hepatit B enfeksiyonu toplum sağlığını ilgilendiren önemli bir enfeksiyondur. Bu çalışmada doğal ya da aşı ile Hepatit B virüsüne karşı bağışık annelerden doğan ve transplasental olarak anneden bebeğe geçen Anti-Hbs antikorlarının, yenidoğan bebeklerde HBV aşısına bağlı oluşan bağışıklığı etkileyip etkilemediğini, bu pasif geçen Anti-HBs antikor titrelerinin aşılı ve aşısız yenidoğan bebeklerdeki doğal seyrini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 68 sağlıklı term yenidoğan bebek alındı. Bu yenidoğan bebeklerin annelerinin bağışıklık durumu değerlendirildi. Bebekler 3 gruba ayrıldı. Grup 1, anneleri AntiHBs antikoru pozitif olan bebekler, bu bebeklere HBV aşısı uygulanmadan AntiHBS titreleri ardışık olarak 0, 1, 3, 6 ve 8.aylarda bakıldı. Grup 2, anneleri AntiHBs antikoru pozitif olan bebekler, bu bebekler 0,1 ve 6.ayda HBV aşısı ile aşılandı ve bu bebeklerin de 0,1, 3, 6 ve 8.aylarda Anti HBS titrelerine bakıldı. Grup 3, anneleri AntiHBs antikoru negatif olan bebekler, bu bebekler 0, 1 ve 6.ayda HBV aşısı ile aşılandı, bebeklerin 0,1, 3, 6 ve 8. aylarda AntiHBS titrelerine bakıldı.
BULGULAR: Grup1; 22 bebek, grup2; 24 bebek, grup3 ise yine 22 bebekten oluşmakta idi. Anneleri AntiHBs antikoru pozitif olan aşılanmayan bebeklerin AntiHBs titrelerinin sırasıyla 1, 3, 6 ve 8. aylarda <10 mIU/mL altına düşme yüzdeleri %40,9, %50, %59,09, %100 olarak bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pasif antikorlara sahip bebeklere uygulanan HBV aşısına karşı antikor cevabının, anneleri HBsAg(-), AntiHBs(-), AntiHBcIgM(-) ve aynı aşı takvimi ile aşılanmış bebeklerdeki antikor cevabına benzer olduğu saptandı yaklaşık antikor cevabını verdiğini saptadık. Böylece bu transplasentalntal yola geçen AntiHBs antikorların 0, 1 ve 6.aylarda uyguladığımız uygulanan HBV aşısının oluşturduğu antikor cevabını etkilemediği tespit edildi.

10. 
Dejeneratif lomber spinal stenozda TNF-alfa ve IL-10 sitokinlerinin rolü
The Role of TNF-alpha and IL-10 Cytokines in Degenerative Lumbar Spinal Stenosis
Mustafa Efendioğlu, Emine Emel Koçman
doi: 10.14744/hnhj.2020.81488  Sayfalar 250 - 253
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada dejeneratif Lombar Spinal Stenoz (LSS) tanısı konmuş hastalarda Tümör Nekroz Faktörü-α (TNF-α)/ Intelökin-10 (IL-10) (enflamatuvar / antienflamatuvar) sitokin dengesini araştırdık.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Hasta ve kontrol kanları, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi İmmünoloji Laboratuarında santrifüjlenerek -20°C’de saklandı. Enzyme-linked immunosorbant assay (ELISA) yöntemi ile Human TNF-alfa ve IL-10 sitokinleri, Boster marka 96 kuyucuklu ELISA Kitler kullanılarak manuel yöntemle çalışıldı.
BULGULAR: Hasta grubunun TNF alfa değerleri, kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p: 0.004; p<0.05) ve hasta grubunun IL-10 değerleri, kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p: 0.017; p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kanatimize göre; dejeneratif LSS olgularında TNF-alfa ve IL-10 sitokin düzeylerinin birlikte yükselmesi sayesinde; hastalığın enflamatuvar süreci, anti-enflamatuvar cevapla dengelenmeye çalışmaktadır.

11. 
Renal Nakilli Hastalarının Taranması ile Tespit Edilen Fabry Ailesi: Tek Merkez Taraması
The Fabry Family Determined as a Result of the Screening of the Transplanted Patients: A Single-Center Screening
Özgür Can, Süleyman Baş, Melike Betül Öğütmen
doi: 10.14744/hnhj.2018.81904  Sayfalar 254 - 258
GİRİŞ ve AMAÇ: Fabry hastalığı X geçişli lizozomal depo hastalığı olup, hastalığa α-galaktosidaz A enziminin azalmış aktivitesi neden olmaktadır. Bu çalışmayla böbrek nakilli hastaların taranması sonrası saptanan bir Fabry ailesi değerlendirildi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Sağlık Bilimleri Üniversitesi Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ nde nakil olmuş 200 hasta taranabildi. Erkekler için α-galaktosidaz A aktivitesi tarama için kullanıldı. Bütün kadın hastalarda gen analizi kullanıldı.
BULGULAR: Nakilli 200 hastadan 35 yaşında bir kadın hastada c.376A>G (p. S126G) heterozigot mutasyon tespit edildi. 2015 yılında ablasından renal nakil yapılmıştı. Ablasında da aynı mutasyon tespit edildi.
Bu indeks vakadan başlayarak tespit edilebilen 38 aile üyesi ile iletişime geçildi. Sadece 22 aile üyesine genetik analiz yapıldı. On bir aile üyesinde genetik analiz negatif, 11 aile üyesinde genetik analiz pozitifti. 12 aile üyesi ile iletişim sağlanamadı. Pozitif olan sadece bir erkek hasta vardı, o da indeks vakanın yeğeniydi.

TARTIŞMA ve SONUÇ: On iki hastanın genetik analiz pozitifti. Mutasyon pozitif olan 87 yaşında hala ele alındığında, bazı hastalarda hastalığının hafif ve komplikasyonsuz geçebileceğini görülmektedir. Mutasyon pozitif sadece bir erkek hasta tespit edildi.

12. 
Chiari malformasyonunun nöroektodermal alt tipleri: Uzun vadeli sonuçlar
The Neuroectodermal Subtypes of Chiari Malformation: Long-term Results
Ramazan Sarı, Fatih Han Bolukbaşı, Recep Başaran, Mustafa Efendioğlu, Nejat Işık
doi: 10.14744/hnhj.2020.05658  Sayfalar 259 - 265
GİRİŞ ve AMAÇ: Chiari malformasyonları (CMs) beyincik, beyin sapı ve kraniovertebral bileşkenin (CVJ) anatomik anomalileri ile tanımlanan heterojen bir hastalık grubudur. Bu çalışmanın amaçları, CM-0'ın CM, Chiari 1 ve 1.5'in bir alt grubu olup olmadığını belirlemek için, büyük CM'larında demografik ve klinik özellikler, insidans, cerrahi prosedürler ve sonuçları farklı patolojiler olup olmadığını belirlemektir.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Tüm hastalar 1985-2016 yılları arasında CM için değerlendirildi ve ameliyat edildi. Hastalar çeşitli alt tiplere ayrıldı. Demografik veriler, ek hastalıklar, klinik özellikler, cerrahi prosedürler, komplikasyonlar ve sonuçlar kaydedildi.

BULGULAR: Çeşitli cerrahi prosedürler uygulanan 55 hasta değerlendirildi. Yaş ortalamaları 0.72 ± 1.17 idi. 26 CM-2 vakası (% 47.3), 16 CM-3 vakası (% 29.1) ve 13 CM-4 vakası (% 23.6) tespit ettik. Chiari alt tipleri karşılaştırıldığında ek hastalıklar, semptom süresi, nörolojik muayene, komplikasyon oranı ve hastanede kalış süresi arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar vardı.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastanede kalış süresi, SM varlığı ve kısa semptom süresi daha kötü sonuçlarla ilişkilidir. Dura onarımı cerrahinin en önemli etkisidir. Dura defekti (BOS fistülü) komplikasyon oranını ve ortalama hastanede kalış süresini arttırır ve daha kötü sonuçlara neden olur. Bu nedenle, cerrahlar daha fazla zamana ihtiyaç duyarlar.


13. 
Kombinasyon mu, yalnız mı? Erken boşalma tedavisinde hangisi en iyisidir?
Combination or Alone? Which one is the Best in Premature Ejaculation Treatment?
Aykut Buğra Şentürk, Ali Haydar Yılmaz, Basri Çakıroğlu, Muhammet Yaytokgil, Cemil Aydın, Musa Ekici, Serdar Aykan, Mustafa Sungur
doi: 10.14744/hnhj.2018.87699  Sayfalar 266 - 270
GİRİŞ ve AMAÇ: Prematüre ejakülasyonlu hastalarda tek başına tadalafil ve dapoksetinle olan kombinasyonunun etkinliğinin karşılaştırmak.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Prematüre ejakülasyon için üroloji kliniğinde tedavi edilen 120 hasta prospektif olarak değerlendirildi. Hastaların IELT ve IIEF formları çalışmadan önce dolduruldu ve ürolojik muayeneleri yapıldı. Tedavi edilen hastalar 2 gruba ayrıldı. Grup 1'deki hastalar sadece 5 mg tadalafil aldı, grup 2'deki hastalar ise 30 mg dapoxetine ve 5 mg tadalafil kombinasyonunu aldı.
BULGULAR: Tedaviden sonra, grup 1 IEFF skorları 25.12 ± 2.49 ve ortalama IELT skorları 7.35 ± 4.37 saniye idi. Her iki parametrede de istatistiksel olarak anlamlı bir artış vardı (p <0.001). Tedaviden sonra, grup 2 IEFF skorları 27.37 ± 2.46 ve ortalama IELT skorları 9.07 ± 4.20 saniye idi. Her iki parametrede de istatistiksel olarak anlamlı bir artış vardı (p <0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Erken boşalmanın tedavisinde Tadalafilin tek başına kullanılması yerine dapoksetinle kombine kullanılması tedavi başarısını arttıracaktır.

14. 
Retrokaval üreterin laparoskopik transperitoneal onarımı: Tek merkez deneyimimiz
Transperitoneal Laparoscopic Repair of the Retrocaval Ureter: Our Single-Center Experience
Serdar Aykan, Ahmet Ürkmez, Musab Ali Kutluhan, Mustafa Zafer Temiz, Atilla Semerciöz, Ahmet Yaser Müslümanoğlu
doi: 10.14744/hnhj.2018.91259  Sayfalar 271 - 278
GİRİŞ ve AMAÇ: Retrokaval üreterin (RCU) laparoskopik transperitoneal onarımındaki tecrübemizi tanımlamak.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Şubat 2010 ve Şubat 2017 yılları arasında, kliniğimizde RCU tanısı ile laparoskopik onarım uygulanan beş hasta (1 kadın ve 4 erkek) çalışmaya alındı. Hastaların yaş ortalaması 27 (20–32) idi. Tüm hastalar ameliyat öncesi, ilk olarak ultrasonografi (US) ile sonrasında kontrastlı bilgisayarlı tomografi (BT) ve intravenöz pyelografi (IVP) ile değerlendirildi. RCU' nun BT tanısından sonra tüm hastalara 99mTc-DTPA ile diüretik renografi incelemesi yapıldı. Laparoskopik cerrahi, üç olguda iki boyutlu (2D) görüntüleme sistemi, iki olguda ise üç boyutlu (3D) görüntüleme sistemi kullanılarak transperitoneal yaklaşımla yapıldı.
BULGULAR: Tüm operasyonlar açık cerrahiye geçilmeden laparoskopik olarak tamamlandı. Ortalama operasyon süresi 168 ± 9 dakika idi. 3 boyutlu görüntüleme sisteminin kullanıldığı iki hastanın operasyon süresi, 2 boyutlu görüntü sisteminin kullanıldığı hastalara göre daha kısa (155 ve 165 dakika) idi. Tüm hastalarda peroperatif kan kaybı 50 mL' den azdı. Oblitere üreter segmenti 4 hastada çıkarıldı. Dört hasta cerrahi sonrası semptomsuzdu ve böbreklerindeki hidronefrozda gerileme vardı. Olgulardan birinde postoperatif dönemde hidronefroz rezolüsyonu görülmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Retrokaval üreterin laparoskopik onarımında başarının anahtarı, dokuya saygı, iyi hemostaz ile düzlem boyunca diseksiyonun sağlanmasıdır. RCU' nun saf laparoskopik tedavisi uygulanabilir ve teknik olarak güvenilir görünmektedir. Aynı zamanda 3D görme sistemi kullanılarak diseksiyon ve intrakorporeal dikiş atma avantajları nedeniyle tercih edilebilir.

15. 
Sıçanlarda verapamilin testiküler iskemi-reperfüzyon hasarında profilaktik etkisi
Prophylactic Effects of Verapamil in Testicular Ischemia-reperfusion Damage in Rats
Zülfü Sertkaya, Metin Ishak Öztürk, Orhan Koca, Mehmet Akyüz, Gülistan Gümrükçü, Muhammet İhsan Karaman
doi: 10.14744/hnhj.2018.72324  Sayfalar 279 - 283
GİRİŞ ve AMAÇ: Testiste oluşturulan torsiyon, iskemik bölgeye nötrofillerin göçü ve serbest oksijen radikallerinin oluşumu, testiste iskemi-reperfüzyon (I/R) hasarının oluşumunda etkin rol oynayan faktörlerdir. Verapamil HCl, fenilalkilamin türevi L-tipi voltaj bağımlı kalsiyum kanal blokeridir. Çalışmamızda Verapamil HCl’ün, I/R sonucu testiste oluşan reperfüzyon hasarında koruyucu etkilerini araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Sekiz haftalık, 21 adet erişkin erkek Wistar-Albino sıçan randomize edilerek 3 gruba ayrıldı; Sham, I/R, I/R + Verapamil HCl. Sham ve I/R gruplarında 2. saatte intraperitoneal SF; I/R+Verapamil HCl grubunda ise detorsiyon esnasında 2 mg/kg intraperitoneal olarak verildi. Spermatojenik fonksiyonlar Johnsen kriterlerine göre değerlendirilerek her testis için ortalama skorlar hesaplandı. P < 0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: Tüm gruplardan elde edilen histopatolojik ve moleküler parametreler karşılaştırıldı. Venöz kan örneklerinden ölçülen inflamasyon medyatörlerinin (TNF-α ve IL1-β) ortalama düzeyleri hesaplandı. Herhangi bir tedavi verilmeyen I/R gruplarında, sham gruplarına kıyasla TNF-α düzeylerinin istatistiksel anlamlı olarak arttığı ve Verapamil tedavisinin bu artışı anlamlı şekilde önleyerek sham gruplarına benzer düzeye getirdiği tespit edildi. Dokuda antioksidan özellik gösteren glutatyon peroksidaz (GPx) düzeylerinin, Verapamil HCl verilmeyen I/R grubunda Sham gruplarına kıyasla anlamlı olarak düştüğü gözlenirken, Verapamil HCl tedavisinin bu durumu önlediği saptandı. GPx ekspresyon skorlarının, I/R grubunda sham gruplarına kıyasla anlamlı olarak arttığı izlenirken, Verapamil HCl tedavisinin bu değerleri sham gruplarına benzer düzeylere indirdiği belirlendi. Spermatogenez açısından Johnsen skorlama sistemi kullanılarak yapılan histolojik değerlendirmede gruplar arasında ortalama skorlar açısından istatistiksel anlamlı bir fark saptanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Torsiyon detorsiyon sonucu ortaya çıkan I / R durumunda, erken dönemde kandaki inflamasyon belirteçlerinin artışına, GPx aktivitesinde artışa, dokuların anti oksidan kapasitesinde azalmaya neden olduğu ve dört saat içinde spermatogenez parametrelerine etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır. Verapamil HCl testis I / R'deki hasarı azaltır.

16. 
Evaluation of the patients with Congenital Rikets
Enver Atay
doi: 10.14744/hnhj.2020.79847  Sayfalar 284 - 287

17. 
The Management of Gallbladder and Extrahepatic Biliary Duct Injuries
Mikail Çakır, Okan Murat Aktürk
doi: 10.14744/hnhj.2020.45220  Sayfalar 288 - 291

18. 
Evaluation of Clinical and Demographical Characteristics of the Patients who Admitted to the Pediatric Emergency Department of a University Hospital
Esra Türe, Erdal Erarslan, Abdullah Yazar, Fatih Akın, Dursun Odabaş
doi: 10.14744/hnhj.2019.68552  Sayfalar 292 - 299

19. 
Evaluation of Relationship between Alzheimer's Disease and Red Cell Distribution Volume (RDW)
Mustafa Ülker, Buse Çağla Arı
doi: 10.14744/hnhj.2018.09821  Sayfalar 300 - 302

20. 
Evaluation of Geriatric Patients Hospitalized for Toxic Hepatitis in a University Hospital
Pınar Tosun Taşar, Ömer Karaşahin, Murat Furkan Vural, Hakan Dursun
doi: 10.14744/hnhj.2020.54765  Sayfalar 303 - 307

21. 
Prevalence of Myocardial Bridge and Possible Associated Variables with Coexisting Coronary Atherosclerosis and Acute Coronary Syndrome
Alper Kepez, Ashok Paudel, Osman Yesildağ, Bülent Mutlu
doi: 10.14744/hnhj.2018.60590  Sayfalar 308 - 313

OLGU SUNUMU
22. 
Extraperitoneal Laparoscopic Radical Prostatectomy with Handheld Articulating Laparoscopic Instruments Driven by Robotic Technology
Serdar Aykan, Ahmet Yaser Müslümanoğlu
doi: 10.14744/hnhj.2018.62207  Sayfalar 314 - 316

LookUs & Online Makale